divanı lügatit türk kimin eseridir / TUR Türk Dili Tarihine Giriş: Divanu Lugati't-Türk, 'Atabetü'l-Hakayık, Divan-ı Hikmet

Divanı Lügatit Türk Kimin Eseridir

divanı lügatit türk kimin eseridir

Dîvânu Lugâti&#;t-Türk

 
    Eserin Adı

   
Türk yazı dillerinin, lehçelerinin ve ağızlarının dil özelliklerini belirleyen, söz varlığını derleyerek bir araya getiren Kâşgarlı Mahmud kendisine sonsuz bir ün, bitmez tükenmez bir kaynak sağlaması dileğiyle elde ettiği bu bilgileri yazıya geçirerek ortaya koyduğu eserine Dîvânu Lugâti’t-Türk adını vermiştir.
   Döneminin yazı dilinin dil bilgisi kurallarını ve söz varlığını eserinde toplayan Kâşgarlı Mahmud, bu ölçünlü dil çerçevesinde diğer Türk topluluklarının ağız özelliklerini hem ses hem de söz varlığı bakımından ayrıntılı biçimde ele almıştır. Zaman zaman biçim bilgisi yönünden belirlediği farklılıklara da işaret eden Kâşgarlı Mahmud bu nedenle eserine Türk Lehçeleri (veya AğızlarıSözlüğü adını vermiştir.
  Kâşgarlı Mahmud, eseriyle tam olarak bağdaşan bir ad seçmiştir. Gerçekten de Dîvânu Lugâti’t-Türk, Türk soylu halkların dil özelliklerini ve o dönemin söz varlığını olabildiğince ayrıntısıyla ortaya koyan bir “divan”dır…

   
    Kâşgarlı Mahmud Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü Ne Zaman Yazmıştır?
  Eserini Bağdat’a gelmeden önce mi yoksa Bağdat’a geldikten sonra mı yazdığı konusunda farklı görüşler bulunsa da Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü yılında yazmaya başladığı, dört defa düzelttikten sonra yılında tamamladığı konusunda kayıt bulunmaktadır.
   İstanbul Millet Kütüphanesinde bulunan elimizdeki tek nüshanın son sayfasında verilen bilgiden Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü 25 Ocak günü yazmaya başladığı, 10 Şubat günü tamamladığı açıkça anlaşılmaktadır.
   Kitabı el yazısıyla çoğaltan Muhammed bin ebî Bekr ibn ebi’l-FethDîvânu Lugâti’t-Türk’ün son sayfasındaki ketebe ‘yazılış’ bölümünde Kâşgarlı Mahmud’un kaleminden çıkan nüshaya bakarak yazdığı bilgisini vermektedir. Müstensih Muhammed bin ebî Bekr ibn ebi’l-Feth, Kâşgarlı’nın kendi el yazısıyla yazdığı asıl kitabı şu sözlerle bitirdiğini belirtir:
   Kitap dört yüz altmış dört yılının Cümad-el-ula ayının ilk günü (25 Ocak ) yazılmaya başlanıp dört defa düzeltildikten sonra dört yüz altmış altı yılının Cümad-el-ahire ayının onuncu günü olan (10 Şubat ) Pazartesi bitirilmiştir. Güç ve kudret yüce ve büyük Allah’ındır. O bize yeter. Himaye ondandır…
   Her ne kadar nag yılı ‘timsah yılı’ sözünün açıklandığı bölümde:
   Biz bu kitabı yazdığımız yılı nag yılıdır
   on iki hayvanlı Türk takviminin anlatıldığı bars maddesinde de:
   Biz şu kitabı yazdığımızda dört yüz altmış altı yılının Muharrem ayı idi, yılan yılı girmişti. Bu yıl geçip de dört yüz yetmiş yılı olunca yund yılı girecekti
   diye farklı tarihler verilmişse de bu kayıtlarda karışıklık olduğu ve bir yazılış yanlışı bulunduğu düşünülmektedir. Her şeyden önce yılından sonra değil yılının geldiği bilinmektedir. Bu bölümde sonradan el yazısıyla yapılan düzeltmeyle ’dan sonra yılının geldiği belirtilmiştir.
   Bu konuda farklı görüşler bulunsa da yaygın görüş Kâşgarlı Mahmud’un eserini 25 Ocak günü yazmaya başladığı, 10 Şubat tarihinde tamamladığı yönündedir.
   Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Millet Kütüphanesindeki tek nüshası ise, Sava’dan gelerek Şam’a yerleşen Muhammed bin ebî Bekr ibn ebi’l-Feth tarafından Kâşgarlı’dan yaklaşık iki yüz yıl sonra, 1 Ağustos ’da el yazısıyla yazılmıştır.

 

  
    Kâşgarlı Mahmud Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü Neden ve Nasıl Yazdı?

   
Kâşgarlı Mahmud, anıtsal eseri Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü yazış nedenini ilk sayfadaki Tanrı’ya ve Hz. Muhammed’e övgü bölümünden hemen sonra açıklamaktadır.
   Talih güneşinin Türk burcunda doğduğunu, Tanrı’nın Türk kağanlığını gökyüzünün katmanları arasına yerleştirdiğini, onlara Türk adını ve egemenliği verdiğini yazar. Çağının kağanlarını Tanrı’nın Türkler arasından çıkardığını ve ulusları yönetme dizginlerini Türklere vererek bütün insanlığa egemen kıldığını belirtir. Türkleri doğruluğa yönelten Tanrı’nın, Türklerle birlikte olanları, birlikte çalışanları ve onlara katılanları aziz kıldığını, Türkler sayesinde onları isteklerine eriştirdiğini, yağmacıların kötülüklerinden onları koruduğunu anlatır Kâşgarlı Mahmud…
   Türklerin oklarından korunmak için akıl sahibi olanların, Türklere katılması gerektiğini yazan Kâşgarlı Mahmud, en doğrusunun Türklerin gönlünü almak olduğunu, derdini dinletebilmek için onların diliyle konuşmaktan başka çıkar yol bulunmadığını ifade eder.
   Bu görüşlerini kanıtlamak amacıyla Buharalı ve Nişaburlu iki ayrı imamdan işittiği bir hadisi tanık gösterir. Her iki imam da Hz. Muhammed’in kıyamet belirtilerinden, ahir zamandaki azaplardan ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkışından söz ederken “Türklerin dilini öğreniniz, çünkü onların egemenliği uzun sürecektir” buyurduğunu Kâşgarlı Mahmud’a anlatmıştır.
   Bu bir sahih hadis ise Türk dilini öğrenmenin Peygamber buyruğu ve dinî bir gereklilik olduğunu yazan Kâşgarlı Mahmud, hadisin sahih olmaması durumunda da aklın Türk dilini öğrenmeyi buyurduğunu söyler.
   Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Malazgirt zaferinden hemen sonra İslam dünyasında Türklerin, Türklüğün ve Türk dilinin öneminin daha da arttığı bir dönemde Araplara Türkçeyi öğretmek, Türkçenin Arapça kadar zengin dil olduğunu ortaya koymak amacıyla Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü yazmıştır Kâşgarlı Mahmud…
   Hazırladığı sözlük ile Türkçenin söz varlığının gücünün ortaya konulmasını sağlayan Kâşgarlı Mahmud, böylece Türkçenin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu da göstermiştir. Nitekim Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün giriş bölümünde Türk dilinin Arap dili ile birlikte at başı beraber yürüdüklerini ifade eden Kâşgarlı Mahmud, söz varlığı ile birlikte Türk kültürünün ve uygarlığının da zenginliğini gözler önüne sermiştir.
   Eserinin pek çok yerinde Türkleri ve Türklüğü öven Kâşgarlı Mahmud, sözü kendisine getirerek Türklerin en güzel ve en etkili dile sahip bir kişisi olarak en açık anlatan, en akıllı, en iyi eğitimli, en soylu olmakla övünür. Çok iyi kargı kullandığını sözlerine ekleyen Kâşgarlı Mahmud, bu özellikleri sayesinde bütün Türk illerini dolaşıp Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma ve Kırgızların dillerini, sözlü edebiyat ürünlerini öğrendiğini belirttikten sonra bütün bu bilgileri kitabında en uygun bir biçimde sıralayarak düzenlediğini anlatır.
   Yıllarca birçok güçlüğe göğüs gererek hazırladığını belirttiği Dîvânu Lugâti’t-Türk’te sözleri arayanlar kolayca bulsun diye belirli bir düzene göre sıraladığını da belirten Kâşgarlı, atasözü, deyim ve şiir gibi edebî ürünlerle Türkçenin anlatım derinliğini ortaya çıkardığını söyler. Bunun için eserinin sözlük bölümünde tanımladığı hemen her sözün, içinde geçtiği örnek cümleleri, şiirleri, atasözleri ve deyimleri vermeye özen gösteren Kâşgarlı Mahmud:
   Türklerin görgülerini, bilgilerini göstermek için söyledikleri şiirlerden örnekleri kitaba serpiştirdim. Sıkıntılı veya sevinçli günlerde yüksek düşüncelerle söylenmiş olan ve ilk söyleyenden sonra kuşaktan kuşağa aktarılan atasözlerini de kitaba aldım. Böylece kitap en üst düzeyde yetkinliğe ve mükemmel arılığa ulaştı.
   
diyerek örnekli bir sözlük yazmasının gerekçelerini de açıklamaktadır. Günümüzden dokuz yüz otuz altı yıl önce yazmaya başladığı Dîvânu Lugâti’t-Türk’te tanımları örneklerle pekiştiren Kâşgarlı Mahmud’un tuttuğu bu yol, çağdaş sözlük biliminde bugün de uygulanan bir yöntemdir. Türk sözlük biliminde açtığı bu çığır, Kâşgarlı Mahmud’a Türk sözlükçülüğünün atası unvanını kazandırmıştır.
   
    Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Yapısı

   
Bir dil bilgisi, bir sözlük, bir ansiklopedi niteliğinde yapılandırılan Dîvânu Lugâti’t-Türk, iki ana bölümden oluşmaktadır.
   Kitap, elimizdeki biricik nüshanın ’da yazılışının ardından yaklaşık yüz kırk yıl sonra ön sayfasına yazılan bir açıklama ile başlamaktadır. Bu yazı, Dîvânu Lugâti’t-Türk’e ait bir bölüm olmamakla birlikte eserin değerini ortaya koyan bir tartışmadan söz etmesi bakımından ilgi çekicidir.
   İlk sayfanın üstünde El-Muhammed bin Ahmed Hatib Darreyya imzasının ve Kahire  bilgisinin okunabildiği bu imzanın hemen altına iri harflerle Kitabu Dîvânu Lugâti’t-Türk başlığı ve ikinci satırında da Telif Mahmud bin el-Hüseyn bin Muhammed el-Kâşgarî rahmetu’l-lah ibaresi yazılmıştır.
   Burada bulunan, Hatipzade’nin yazısı eserin değerli olup olmadığı sorusuna verdiği yanıtla sona erer. Hatipzade’nin şu sözleri Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün değerini ortaya koymaktadır:
   Bu kitap çok yüksek, çok değerli, çok önemlidir. Ben Türkçe hakkında yazılmış birçok eser okuduğum, onları iyice özümsediğim hâlde bugüne kadar bu kitap gibisini hiç görmedim. Bu kitap, bugüne kadar gördüğüm kitapların hepsinden daha derli toplu, hepsinden mükemmel, söz varlığı bakımından hepsinden zengin bir eserdir. Bu kitabın kadrini, kıymetini ancak Türk dilinde sivrilmiş, kendisini kanıtlamış insanlar bilir. Bunun için bu kitabı yazan kişiyi rahmetle, dua ile anmak görevimdir. Tanrı ona rahmet eylesin, kusuru varsa kusurlarını bağışlasın.
   
Bu yazı, bilgili kişilerin görür görmez Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün değerini anladığını, mükemmel bir kitap olduğunu göstermesi bakımından çok dikkat çekicidir. Hatipzade’nin okuduğunu belirttiği ancak adını vermediği kitapların yanında Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün değerini açıkça ifade etmesi Kâşgarlı Mahmud’un eserinin benzerlerinden çok daha üstün olduğunu ortaya koymaktadır.
   Esere sonradan eklenen bu yazının ardından Muhammed bin ebî Bekr ibn ebi’l-Feth’in kaleminden çıkan Dîvânu Lugâti’t-Türk besmele ile başlar.
   Her yazma eserde olduğu gibi eserin dibacesinde, yani başlangıç bölümünde, Tanrı’ya ve Hz. Muhammed’e övgü cümleleri yer almaktadır. Ancak Kâşgarlı Mahmud bu övgü sözlerinden sonra diğer yazma eserlerde örneği pek görülmeyen bir biçimde Türkleri ve Türklüğü över, Türkçe öğrenmenin gereğini bir de hadise dayandırır.
   Eserinin sözlük bölümünü sekiz ayrı kitaptan oluşturduğunu, her kitabı da isim ve fiil olmak üzere iki bölüme ayırdığını belirten Kâşgarlı Mahmud kitapta bulunabilecek ve bulunamayacak sözcük türlerini de tablo hâlinde vermiştir. Eserine almadığı bu sözcük türleri; bırakılan, kullanımdan düşenlerdir.
   Baştan yirmi yedi sayfa tutan ve Türklerle ilgili çok önemli bilgileri içeren bu bölümde, Türk topluluklarının yaşadığı bölgeleri gösteren ilk Türk haritası da yer almaktadır.
   Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün yirmi sekizinci sayfasından itibaren sözlük bölümü başlamaktadır. Sözlük de adlar ve fiiller olmak üzere iki ana bölüme ayrılmıştır. Harf sayısına ve harflerin niteliğine göre sıralanan Türkçe sözcüklerin açıklaması Arapça olarak yapılmış, örnek cümleler yine Türkçe verilmiş, anlamları yine Arapça yazılmıştır.
   Türkçe madde başı sözcükler metin içerisinde yazıldığından bunları göstermek amacıyla sözcüklerin hemen üstü kırmızı renkli mürekkep ile çizilmiştir. Tanımlara açıklık kazandıran örnek cümleler de üstlerine kırmızı mürekkeple çekilen çizgilerle gösterilmiştir.
   Sözlükte ad türünden sözler Türkçe olarak verildikten sonra yanına Arapça karşılığı yazılmış, açıklaması yine Arapça yapılmıştır. Fiil bölümünde ise belirli geçmiş zaman üçüncü teklik kişi çekimindeki Türkçe fiillerin gösterilmesinden sonra anlam verilmemiş, madde başındaki fiilin içinde geçtiği örnek cümleler Türkçe olarak yazılmıştır. Üstü kırmızı mürekkeple işaretlenen Türkçe örnek cümlelerin yanında da Arapça anlamları gösterilmiştir. Böylece madde başındaki fiilin anlamı da ortaya çıkmış olmaktadır.
   Sözlük bölümünde madde başı sözlerin bu düzen içerisinde verilmesi, Kâşgarlı Mahmud’un dil bilimciliğin yanı sıra dil öğretimi konusunda da bilgi sahibi olduğunu göstermektedir.
   Türk sözlükçülüğünün temelini, hazırladığı bu mükemmel eserle atan Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü sekiz ayrı bölümden oluşturduğunu belirtir. Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçenin Arapça kadar güçlü bir dil olduğunu ortaya koymak amacıyla Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü kaleme alan Kâşgarlı Mahmud’un bu nedenle eserinin bölümlendirmesini Arapçanın dil bilgisi özelliklerine göre yaptığı görülür.
   Kâşgarlı Mahmud sekizinci bölümün hem de Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün bittiğini şu sözlerle açıklar:
   Hamdolsun âlemlerin Rabbi Allah’a… Hüseyin oğlu Mahmud der ki: Bu kitabı yazmaya başlarken Türk dilinin sözlerini toplama, kurallarını ve usullerini bildirme, ölçülerini açıklama, bölümlerini sıralama sözünü vermiştik. Bu sözümüzü yerine getirmiş, amacımıza ulaşmış oluyoruz. Gereksiz sözleri, fazlalıkları, kullanımdan düşmüş şekilleri kitabın dışında tuttum. Burada sona eren kitabımız sonsuza kadar varlığını sürdürsün. Hamd, ezelî ve ebedî olan Allah’a, salat ve selam Muhammed’e ve onun soyuna olsun…
   Dîvânu Lugâti’t-Türk
’ün sözlük bölümünü oluşturan bölümler XI. yüzyıldaki Türk dilinin söz varlığını gözler önüne seren eşsiz bir hazine niteliğindedir.


     Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Söz Varlığı

 
Kâşgarlı Mahmud’un Türkçeye en büyük hizmeti, yaklaşık bin yıl önceki Türk topluluklarının söz varlığını örnekleriyle ortaya koymasıdır.
   Yapılan çeşitli sayımlar sonucunda Dîvânu Lugâti’t-Türk’teki söz varlığı konusunda farklı verilere ulaşılmıştır. Carl Brockelmann’ın yayımladığı Mitteltürkischer Wortshatz nach Mahmud al-Kaşgaris Divan Lugat at-Türk adlı eserde söz bulunmaktadır. Besim Atalay’ın üç ciltlik çevirisinin yılında yayımlanan “endeks”inde verilen sözcük sayısı ise ’tür. Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Özbekistan’daki yayımında ise sözcük bulunmaktadır. M. Vefa Nalbant’ın çalışmasında ise Dîvânu Lugâti’t-Türk’te ’si ad, ’si fiil olmak üzere sözcüğün madde başı olarak bulunduğu belirtilmiştir. Verilerdeki bu farklılığın nedeni, bazı çalışmalarda madde başı sözlerin yanı sıra madde içinde örnek cümlelerde geçen sözlerin de söz varlığına katılmış olması ve madde başı sözlerle birlikte değerlendirilmesidir.
   Söz varlığında genel Türk dilinde kullanılan sözler olduğu gibi Uygurların, Oğuzların, Türkmenlerin, Kırgızların, Çiğillerin, Yağmaların, Arguların ve diğer Türk topluluklarının kendilerine özgü sözleri de bulunmaktadır. Kâşgarlı Mahmud bununla da yetinmemiş, Türk lehçelerinin yanı sıra bu lehçelerin ağızlarında yerel olarak kullanılan sözlere de yer vermiştir.
   Kâşgarlı Mahmud’un özel adları da söz varlığına alarak ayrıntılı bilgiler vermesi esere ansiklopedik sözlük, hatta ansiklopedi niteliğini de kazandırmıştır. Bunlar içerisinde şehir, köy, dağ, ırmak, deniz gibi coğrafya adları ile kişi ve topluluk adları da yer almaktadır.
   Özellikle Türk topluluklarının adlarını açıkladığı maddelerde Kâşgarlı Mahmud’un verdiği ayrıntılı bilgiler dikkat çekicidir. Kâşgarlı Mahmud bu adlarla ilgili olarak kısa tanım yapmak yerine ayrıntılı bilgi vermeye, anlattıklarını atasözleriyle, manzum parçalarla, zaman zaman da hadislerle tanıklamaya özen göstermiştir.
   Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün söz varlığı aslında Türk kültürünün tarihsel boyutunu ve özelliklerini ortaya koymaktadır. Bu söz varlığı incelendiğinde, Türklerin aile yapısını, akrabalık ilişkilerini, eski ve yeni inançlarını, toplumsal yaşayışını, devlet yapısını, iktisadi etkinliklerini, sanatını, yemeklerini, haberleşmelerini, ulaşımlarını, silahlarını kısacası Türklerle ilgili her şeyi ortaya koyan eşsiz bir kaynak karşımıza çıkmaktadır.
   
     Kâşgarlı Mahmud&#;a Göre Türk
 
Eserinin başlangıç bölümünde Tanrı’ya ve Hz. Muhammed’e övgüden sonra Türklerden övgüyle söz eden, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün sonraki sayfalarında da hemen her fırsatta Türklüğü ve Türkleri öven Kâşgarlı Mahmud sözlüğünde Türk adını şöyle tanımlamaktadır:
   Türk Tanrı’nın selamı üzerine olsun Nuh peygamberin oğlunun adıdır. Nitekim ‘İnsanın üzerinden (henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı) uzun bir süre geçmedi mi?’ ayetinde Âdem peygamberin adı nasıl ‘insan’ sözüyle anılıyorsa Allah Nuh’un oğlu Türk’ün çocuklarına seslenirken bu adı kullanır. Ayetteki ‘insan’ sözü genel bir ad olarak yalnız bir kişi için kullanılmıştır. ‘Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağılarının aşağısına çevirdik. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar hariç’ ayetinde geçen ‘insan’ sözü çokluğu, topluluğu bildirir. Türk sözü, Nuh’un oğlunun adı olduğunda bir kişiyi ifade eder. Oğullarının adı olduğunda da ‘beşer’ sözü gibi çokluğu ve topluluğu anlatır. Bu sözün tekliği ve çokluğu da kullanılır. Nitekim Rum da İshak peygamberin oğlu Esav oğlu Rum’un adıdır. Onun çocukları da bu adla anılmıştır.
   Biz de, ad olarak kullanılan Türk’ün Allah’ın verdiği bir ad olduğunu söylüyoruz. Çünkü Kâşgarlı Halef oğlu İmam Şeyh Hüseyin’in İbn-el-Garkî’den aktardığına göre İbn Ebi’d-Dünya adıyla tanınan Şeyh Ebu Bekr el-Mugide’l-Cerceranî’nin ahir zaman üzerine yazmış olduğu kitabında yazdığı ve yüce Peygamber’e dayandırdığı hadise göre Allahü Taala ‘Benim bir ordum vardır, ona Türk adını verdim ve onları doğuya yerleştirdim. Bir ulusa kızdığım zaman Türkleri o ulus üzerine musallat ederim’ diyor.
   İşte bu, Türkler için bütün insanlara karşı üstünlüktür. Yüce Tanrı, onların adlandırılmasını kendisi üstlenmiş, onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz ülkelerinde yerleştirmiş ve onlara ‘Kendi ordum’ demiştir. Bunların yanı sıra Türklerin güzellik, sevimlilik, zariflik, incelik, tatlılık, büyüklere saygı, sözünde durma, sadakat, alçakgönüllülük, yiğitlik, mertlik gibi her biri ayrı ayrı övülmelerini gerektirecek erdemleri anmaya gerek yoktur.
   Bu özellikler şu parçada anılmıştır:
   
   Kaçan görse, anı Türk
 Onun Türk olduğunu gördüklerinde
   Ayga anıg anıg aydaçı Derler ki şeref
   Muŋar tegir uluglug 
Ve haysiyet buna yaraşır
   Munda naru keslinür 
Ondan sonrası bundan mahrum kalır
   
Türk ile ilgili bu bilgiyi veren Kâşgarlı Mahmud, bir de hem teklik hem de çokluk yapıda genel ad olarak kullanılan Türk sözünü de sözlüğüne almıştır:
   Türk Bu söz teklik olarak da çokluk olarak da Türk biçiminde kullanılır. Kim sen? ‘Kimsin?’ sorusuna Türk men ‘Türk’üm’ diye yanıt verilir. Türk süsi atlandı ‘Türk ordusu at bindi’
   
     Kâşgarlı Mahmud’a Göre Türk Boyları

   
Kâşgarlı Mahmud, yirmi boydan oluşan Türklerin kökünün Nuh Peygamber’in oğlu Yafes’e ve onun oğlu Türk’e dayandığını yazmaktadır. Bu durumun İbrahim Peygamber’in oğlu İshak’a, İshak’ın oğlu Esav’a ve onun oğlu Rum ve Rum’dan gelenlerin soyunun adlandırılmasına benzediğine dikkat çekmektedir.
   Türklerin her bir boyunun çeşitli kollara ayrıldığını belirten Kâşgarlı Mahmud bu kolların sayısını ancak Tanrı’nın bilebileceğini belirtir ve yalnızca büyük boyları ve ana kollarını eserinde anar. Ancak Kâşgarlı Mahmud’un Oğuzlara özel bir önem verdiği, Oğuzların bütün kollarını adlarıyla, damgalarıyla birlikte ayrıntılı bir biçimde tanıttığı görülür. Bunun nedeni, Kâşgarlı’nın eserini yazdığı sırada Oğuzların arasında bulunması olabileceği gibi aynı dönemde Oğuzların çoğunluğunu oluşturduğu Selçuklu Sultanı Alparslan’ın ordularının Anadolu’da ilerlemesi ve siyasi bir güç olarak ortaya çıkışı düşünülebilir. Kâşgarlı’nın Oğuz kollarını ve hayvanlarına vurdukları damgaları herkesin bilmesi gerektiğini de yazması, bu düşüncenin doğru olabileceğini göstermektedir.
   Oğuzlara böylesine büyük önem veren Kâşgarlı Mahmud, her Türk boyunun yaşadığı bölgeleri en batıdan başlayarak doğuya doğru sıralamıştır:
   Rum (Bizans) ülkesine en yakın olandan başlayarak hem gayrimüslimleri hem de Müslümanları belirli bir düzen içerisinde doğuya doğru sıraladım. Rum ülkesine en yakın boy Beçenek ‘Peçenek’tir. Sonra Kıfçak ‘Kıpçak’, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay, Yabagu, Tatar, Kırgız gelir. Kırgızlar Çin ülkesine yakındırlar. Daha sonra Çigil, Tohsı, Yagma, Ograk, Çaruk, Çomul, Uygur, Tangut ve Çin’de olan Hıtay gelir. Bundan sonra Tavgaç gelir, bunların ülkesi de Maçin’dir.
   
Yirmi boyu, batıdan doğuya doğru sıralayan ve bunları Türk adı altında toplayan Kâşgarlı Mahmud günümüzde, çeşitli adlarla anılan soydaş toplulukların nasıl tanımlanması gerektiğine de bin yıl öncesinden ışık tutmaktadır.
   Kâşgarlı Mahmud, Türk boylarının yaşadığı coğrafyayı anmakla kalmamış Bu boyların her biri şu haritada gösterilmiştir diyerek eserine eklediği harita üzerinde Türk soylu halkların yaşadığı bölgeleri göstermiştir.
   Eserinin sözlük bölümünde KençekKıfçakTaŋutTatar, Yagma, Yemek gibi çeşitli Türk topluluklarının adlarını kısaca açıklayan Kâşgarlı Mahmud Türk adının yanı sıra OğuzTürkmenUygurÇigil’i ele alırken bu Türk topluluklarıyla ilgili ayrıntılı bilgiler vermiştir.
   
     Kâşgarlı Mahmud’un Haritası

   Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün pek çok önemli özelliği arasında eserin ilk sayfalarında yer alan bir de harita bulunmaktadır. Bugünkü bilgilerimize göre bu, bir Türk’ün çizdiği ilk dünya haritasıdır. Kâşgarlı Mahmud, dönemindeki Türk topluluklarının hangi bölgelerde yaşadığını göstermek amacıyla çizdiği bu haritaya bazı ulusların yaşadığı bölgeleri de ekleyerek yeryüzündeki belirli bölgeleri gösteren bir dünya haritası oluşturmuştur. Bugünkü haritacılık tekniklerine göre ilkel sayılabilecek bu harita, on birinci yüzyıl koşullarındaki coğrafyacılık bilgilerine ve tekniklerine göre çok ileri düzeydedir.
   Kâşgarlı Mahmud’un bu haritasının Türk eseri olduğunu ortaya koyan birtakım kanıtlar bulunmaktadır. Her şeyden önce, harita Türk hükümdarlarının oturduğu Balasagun şehri merkez alınarak çizilmiştir. Diğer Türk şehirleri ve alanlar bu şehre göre düzenlendiği gibi yönler de Orhon Yazıtları’nda görülen eski Türk geleneklerine göre tayin edilmiştir. Türklerin yerleşim bölgelerindeki şehirler, dağlar, göller, nehirler ve denizler ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Türklere ait bölgelerin gösterilişinde pek az yanlışlık yapılması da haritanın bir Türk’ün elinden çıktığını göstermektedir.
   On birinci yüzyıl Türk dünyasını resmeden bu harita ile birlikte Kâşgarlı Mahmud, Rum ülkesinden Maçin’e dek Türk ellerinin hepsinin boyu beş bin, tamamı sekiz bin fersah eder dedikten sonra bunların hepsinin iyice bilinmesi için haritasını yeryüzünün şekli gibi dairede gösterdiğini belirtir. Kâşgarlı Mahmud’un haritasını yuvarlak biçimde çizmesi ve bunu da dünyanın biçimi ile açıklaması, on birinci yüzyılda dünyanın yuvarlak olduğunun Türkler tarafından bilindiğini göstermektedir.
   Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün yirmi ikinci ve yirmi üçüncü sayfalarında yer alan renkli haritanın çevresinde doğu, batı, kuzey, güney yönleri belirtildikten sonra sayfaların kenarlarında renklerin açıklaması yapılmıştır. Denizlerin yeşil, ırmakların mavi, dağların kırmızı, şehirlerin de sarı ile işaretlendiği kaydedilmiştir. Batıda gösterilen yerler Kıpçakların ve Frenklerin oturdukları İtil boylarına kadar uzanmaktadır. Güneyde Hint, Sint, Çad, Berber, Habeş, Zenci ülkeleri, doğuda Çin ve Japonya, güneybatıda da Mısır, Mağrip, Endülüs gösterilmiştir.
   Haritada Türklerin yaşadığı şehirler ve bölgeler ayrıntılı bir biçimde gösterilmeye çalışılmıştır. Haritanın esas merkezini oluşturan Balasagun’un hemen yakınında ve yine merkezde gösterilen yerleşim birimleri Kâşgarlı Mahmud’un babasının şehri Barsgan ve dönemin önemli kültür merkezi Kâşgar’dır. Barsgan yakınlarında gösterilen ancak adı belirtilmeyen göl ise Isık Göl’dür. Haritanın merkezinde Kuça, Barman, Uç, Koçŋarbaşı, Yarkend, Hoten, Curcan, Özçend, Margınan, Hucend, Semerkand, İkiögüz, Talas, Beşbalık, Mankışlak gibi diğer Türk şehirleri de bulunmaktadır.
   Türklerin yaşadığı bölgeler Oğuz ülkesi, Kıpçak ve Oğuz yerleşimleri, Başkırt bozkırları, Ötüken, Horasan, Harezm, Azerbaycan adlarıyla da belirtilmektedir. Haritada renklerle gösterilen deniz, nehir ve dağların yanı sıra Seyhun, Ceyhun, Ila, İtil, İrtiş nehirleri, Karaçuk ve Serendip dağları adları anılarak belirtilen coğrafya adlarıdır.
   Haritada Türklerin yerleşim alanları ayrıntısıyla gösterildiği gibi aynı bölgede Türklerle ilişki içerisinde olan yabancı ülkeler ve topluluklar da belirtilmiştir. Ancak Türklerle herhangi bir ilişkisi olmayan alanlar ve ülkeler dikkate alınmamıştır.
   
   Japonya’yı Dünya Haritasında Gösteren İlk Kişi Kâşgarlı Mahmud
   
Kâşgarlı Mahmud, haritasında Çin Seddi’ni, akarsuların yutularak yok olduğu kumluk bölgeyi, kadınlar şehrini, vahşi hayvanların ve ilkel insanların yaşadığı diyarlarla kuzeybatıda aşırı soğuklar yüzünden yaşanılmayan bölgeleri göstermiştir. Doğuda Çin ve Maçin halkıyla Cabarka diye adlandırdığı Japonya’nın uzaklığı, arada bulunan dağlar ve denizlerin yanı sıra Çin’in çevresindeki büyük duvarın, yani Çin Seddi’nin bu ülkelerde yaşayan ulusların dillerinin bilinmesini de engellediğini yazmaktadır.
    Kâşgarlı Mahmud’un hem eserinde hem de çizdiği haritada Japonya’ya yer vermesi, haritanın önemini bir kat daha artırmaktadır. Bugünkü bilgilerimize göre, Dîvânu Lugâti’t-Türk’teki harita, Japonya’nın gösterildiği ilk dünya haritasıdır. Kâşgarlı Mahmud, Japonya’yı doğuda bir ada olarak göstermiş ve Cabarka adıyla anmıştır. Japonya’nın ilk haritası Kâşgarlı Mahmud’dan üç yüzyıl sonra bir Japon tarafından çizilecektir, ancak Japonya’yı Kâşgarlı gibi bir dünya haritası üzerinde gösteren ikinci harita Dîvânu Lugâti’t-Türk’ten tam dört yüzyıl sonra yapılacaktır. Bu durum Kâşgarlı’ya Japonya’yı dünya haritasında ilk kez gösteren kişi unvanını kazandırmıştır.
   
     Kâşgarlı’ya Göre Türk Yazısı
   
Türk topluluklarının dili ile ilgili böylesine ayrıntılı ve Türk dili tarihi araştırmaları açısından son derece önemli bilgiler sunan Kâşgarlı Mahmud, Türklerin Arap kaynaklı yazıdan önce kullandığı ve Türklük bilgisinde Uygur alfabesi diye tanınan yazıyı Dîvânu Lugâti’t-Türk’te özel bir bölümde tanıtmıştır. Türkçe kaynaklarda bu konudaki en eski bilgileri içeren ve iki ayrı tabloda Uygur alfabesini veren Kâşgarlı Mahmud’un bu alfabeyi heca-i el-Türkiyye ‘Türk alfabesi’ diye adlandırması dikkate değerdir. Ancak XVIII. yüzyıldan sonra bu alfabe bilim çevrelerinde Uygur alfabesi olarak tanınmıştır.
   Kâşgarlı Mahmud, eserinin beşinci sayfasında Türk Sözlerini Kuran Harfler Üzerine başlığıyla şu bilgileri vermektedir:
   Bütün Türk lehçelerinde kullanılan harfler on sekiz harften ibarettir. Bunlar Türk yazısını meydana getirirler, Türk yazısı bu harflerle yazılır.
   Bu harfler Arapçadaki hece düzeninde ا ب ت ث harflerine karşılık gelmektedir. Yazılışta yeri olmayan, fakat söylenişte gerekli bulunan, temel harfler arasında bulunmayan yedi harf daha vardır. Türk lehçeleri bunlar olmadan olmaz.

   Bu yazının nasıl yazılması gerektiğini de belirttikten sonra kullanıldığı alanları Eskiden beri Kâşgar’dan yukarı Çin’e dek, çepeçevre bütün Türk ülkelerinde hakanların ve sultanların yarlık (ferman) ve mektupları bu yazı ile yazılagelmiştir diye kaydeden Kâşgarlı Mahmud on birinci yüzyıl Türk dünyasında geniş ölçüde bu yazının kullanıldığını haber vermektedir.
   
     On İki Hayvanlı Türk Takvimi ve Nevruz
  Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün sözlük bölümünde sıra bars ‘pars’ sözünü açıklamaya geldiğinde Kâşgarlı Mahmud önce bir hastalığı, ardından yırtıcı bir hayvan olan bars ‘pars’ sözünü açıklamış, sonra da “Türk takviminin on iki yılından biri” diyerek bars sözünün bir diğer anlamını vermiştir. Ancak Kâşgarlı bu bilgiyi vermekle de yetinmemiş, ansiklopedik sözlük yazarlığının gereğini yerine getirerek on iki hayvanlı Türk takviminin özelliğini, nasıl ortaya çıktığını, bu takvimin Türklerin hayatındaki yerini ayrıntısıyla anlatmıştır.
   Türklerin on iki farklı hayvan adını yıllara vererek on iki yıllık bir takvim oluşturduğunu; çocuklarının yaşlarını, savaş tarihlerini ve diğer olayları bu şekilde tarihlendirdiğini belirten Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te bu takvimin ortaya çıkışını şöyle anlatıyor.
   Türk kağanlarından biri, kendi yönetiminden önce, eski dönemlerdeki bir savaş hakkında bilgi edinmek ister. Çevresindekiler bu savaşın tarihi konusunda çelişkiye düşünce kağan kurultay toplar ve halkına danışır.
   “Biz bu tarihte yanılıyorsak, bizden sonrakiler de yanılacaklar. Yanılmamaları için göğün on iki burcuna ve on iki ay sayısına göre bir düzenleme yapalım; her yıla bir ad verelim. Böylece bu yılları sayarak zamanı belirleyelim. Bu düzenleme, hepimiz için bir belge olsun,” der.
   Kağanlarının bu düşüncesini halk da onaylar. Yıllara verilecek adları da şöyle belirlerler.
   Kağan ava çıkar ve yaban hayvanlarını Ila vadisindeki büyük bir ırmağa doğru sürmelerini buyurur. Halk yaban hayvanlarını ürküterek, avlayarak ırmağa doğru sürer. Yalnızca on iki hayvan ırmağı geçmeyi başarır. İlk geçen hayvan sıçgan ‘sıçan’dan başlayarak her geçen hayvanın adı birbirini izleyen yıllara verilir. Böylece takvim, sıçan yılı ile başlar. Sıçandan sonra da ırmağı aşağıda belirtilen sırayla geçen hayvanlara göre on iki hayvanlı Türk takviminde yıllar şöylece belirlenir:
   sıçgan yılı ‘sıçan yılı’
   ud yılı ‘öküz yılı’
   bars yılı ‘pars yılı’
   tavışgan yılı ‘tavşan yılı’
   nag yılı ‘timsah yılı’
   yılan yılı ‘yılan yılı’
   yund yılı ‘at yılı’
   koy yılı ‘koyun yılı’
   biçin yılı ‘maymun yılı’
   takagu yılı ‘tavuk yılı’
   ıt yılı ‘köpek yılı’
   toŋuz yılı ‘domuz yılı’

   Bu sıralamada domuz yılından sonra başa dönülerek yeniden sıçan yılına geçilir ve tarihlendirmeye devam edilir.
   Kâşgarlı Mahmud takvimle ilgili bu bilgileri verdikten sonra Türklerin bu yılların her birinde bir hikmet olduğuna inanarak yıllarla ilgili kehanette bulunduklarını belirtir. Ud ‘öküz’ yılına girildiğinde öküzlerin birbiriyle vuruşup birbirlerini süsmeleri nedeniyle savaşların artacağına; takagu yani tavuk yılına girildiğinde tahıl taneleriyle beslenen tavukların yem bulmak amacıyla her yeri eşelemesinden ve birbirine karıştırmasından dolayı yiyeceğin bollaşacağına buna karşılık insanlar arasında kargaşa çıkacağına inanılmaktadır. Nag ‘timsah’ veya yılan yılının gelmesi, bu hayvanların yuvalarının sulak yerler olması dolayısıyla çok yağmur yağacağına, bolluk olacağına yorulur. Toŋuz ‘domuz’ yılının girmesiyle de çok sert bir kış geçeceğine, çok kar yağacağına inanılmaktadır. Kâşgarlı Mahmud’a göre Türkler, her yıl bir şeyler olacağına inanmaktadır.
   On iki hayvanlı Türk takviminde yıllar on iki aya bölünmüştü. Takvimdeki yıl adları hakkında bu bilgileri veren Kâşgarlı Mahmud, daha sonra ay adları konusunda da şunları yazar:
   Hafta kavramı İslamlıktan sonra geliştiği için Türklerde haftanın yedi gününün adı yoktur. Ay adlarına gelince, şehirlerde Arapça ay adları kullanılır. Müslüman olmayan göçebe Türkler, yılı dörde bölerler ve her üç aylık döneme bir ad verirler. Bunların birbirini izlemesiyle yılın geçişi bilinir. Nayruz’dan sonra ilkbahara oglak ay ‘oğlak ayı’, oğlağın bu dönemde büyümesinden esinlenerek sonrakine ulug oglak ay ‘büyük oğlak ayı’ denir. Bundan sonraki ulug ay ‘büyük ay’ diye adlandırılır çünkü bu dönem yaz ortasıdır. Sütün bol olduğu, nimetlerin bollaştığı dönemdir.
   
Yılın üç dönemini böyle anlatan Kâşgarlı Mahmud sıra dördüncü aya geldiğinde, az kullanıldığından bu ayın adını vermez.
   Bu takvimin Türkler tarafından uzun süre kullanıldığını biliyoruz. Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü yazmaya başlamasından yaklaşık üç yüz elli yıl önce, , , yıllarında dikilmiş olan Orhon Yazıtları’nda tarihsel olaylar on iki hayvanlı Türk takvimine göre anlatılmaktadır. Ay adlarının birinç ay ‘birinci ay’, bişinç ay ‘beşinci ay’ biçimlerinde belirtildiği Orhon Yazıtları’ndan bir örnek:
   Bunça kazganıp kaŋım kağan ıt yıl onunç ay altı otuzka uça bardı lagzin yıl bişinç ay yiti otuzka yoğ ertürtüm. “Bu kadar kazanıp babam Kağan, Köpek yılının onuncu ayının yirmi altıncı gününde vefat etti. Domuz yılının beşinci ayının yirmi yedisinde cenaze törenini tamamladım.” (Bilge Kağan Yazıtı, Güney yüzü, satır)
   Kâşgarlı Mahmud’un verdiği bilgiye göre Türklerin on iki hayvanlı takvimi bugün kullanmakta olduğumuz takvimdeki 21 Mart günü ile başlamaktadır. En eski dönemlerden bu yana Türklerin kutladığı Nevruz, on iki hayvanlı Türk takvimine göre yeni yılın başlangıcıdır. Bugün de Türk dünyasında ve içinde bulunduğumuz coğrafyada Türkler ve çeşitli topluluklar tarafından Nevruz’un kutlanması devam etmektedir. Farsça kökenli Nevruz nev ‘yeni’ ve ruz ‘gün’ sözlerinden oluşmaktadır. Türk dünyasında Nevruz adının ve bu adın çeşitli biçimlerinin yanı sıra yanı kün, yeni gün, ergene kün, ulustun ulu küni gibi karşılıkları da bulunmaktadır. Türkiye Türkçesinde de halk ağzında sultan nevruz, navrız, gün dönümü gibi sözler kullanılmaktadır.
   Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk’te nayruz diye yazdığı sözcük Nevruz’dan başka bir şey değildir. Bu kayıt Türklerin kendi takvimlerine göre yeni yılın başlangıcı olan 21 Mart gününü binlerce yıldır kutladığını göstermektedir.

Divanı L&#;gatit T&#;rk Nedir, &#;zellikleri Nelerdir? Divanı L&#;gatit T&#;rk Kimin Eseri?

Bu eser; Kaşgarlı Mahmut açısından yazılmış bir eser olup, Türkçe sözlük olarak yazılmıştır. Sözlük; Türkçe ve Arapça sözlük şeklinde de ifade edilebilir. Bunun yanı sıra önceden de belirtildiği üzere ve seneleri arasında yazılmış bir eser şeklinde olduğu belirtilmektedir. Sözlüğün; Türk dilinin toplu sözlüğü olduğu ifade edilir.

 Divanı Lügatit Türk Nedir?

 Divanı Lügatit Türk; Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış olan bir eser olup, oldukça önemli değeri bulunmaktadır. Bu büyük eserin; Karahanlı yazı dilinden bugünlere ulaşmış olan en önemli ikinci eser olarak değerlendirildiği belirtilebilir. Türkçe dilinin bilinen ilk sözlüğü olarak tanımlanmaktadır.

 Kaşgarlı Mahmut bu eseri yazarken; 'den çok sözcüğü tanımlamış olup; sözcüklerin hangi manalarda ve nerelerde kullanıldığını, örnekler ile göstermiştir. Kaşgarlı Mahmut, okuyucuları; Türklerin tarihi, günlük hayatı, gelenekleri ve edebiyatları konusunda da bilgilendirmiş olup, eserini Türk dünyası ile zenginleştirmiş bir şekilde sunmuştur.

 Divanı Lügatit Türk; senesinde tamamlanmıştır. Bununla birlikte Abbasi halifesine sunulmuştur. Kaşgarlı Mahmut; eserinde belirttiği üzere Arapçayı çok iyi bilmektedir. Eserin yalnızca ansiklopedik sözlük olmadığını, aynı şekilde ağız araştırmaları ve filolojiyle halk edebiyatını içeren bir şaheser olduğunu gözlemlemek mümkündür.

 Arapların Türkçeyi öğrenmesi adına yazılan bu eser; Türk Lehçeleri Divanı anlamını taşımaktadır. Eser içerisinde; Kaşgarlı Mahmud'un yaşamış olduğu dönemdeki Türk boyları ve boyların konuşmakta olduğu Türkçe hakkında anlam bilgisi, ses ve biçim bilgisi ile söz varlığıyla sözlü kültür konuları hakkında ayrıntılı bilgi verdiği belirtilebilir.

 Divanı Lügatit Türk Özellikleri Nelerdir?

 Divanı Lügatit Türk özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir;

 - Kaşgarlı Mahmut; pek çok Türk boyunu gezip, derlemeler yaparak, eseri yazmıştır.

 - Bu eser; yüzyılda yazılmış bir eserdir.

 - Sözlüğün yazıldığı yazım dili Hakaniye lehçesi ile olup açıklamaları Arapça ile yazılmıştır.

 - Arapların Türkçe öğrenmesi ve Türkçenin yaygın olduğunu göstermek adına yazılmış bir eserdir.

 - Türkçenin ilk sözlüğü yerine geçen bu eser; ansiklopedi yerine de geçmekte ve dil bilgisi kitabı yerine de konulmaktadır.

 - Kullanılan kelimeleri örnekleyen, şiir ve atasözleri kullanılmıştır. Bu özelliği sayesinde Türk edebiyatı adına çok önemli kaynak olmasına katkı sağlamıştır.

 Divanı Lügatit Türk Kimin Eseri?

 Divanı Lügatit Türk; Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış bir eserdir.

Divan&#; Lugati't-T&#;rk Nedir Ve Hangi D&#;nemde Yazılmıştır?

Son Dakika Haberler

EğitimDivan&#; Lugati't-T&#;rk Nedir Ve Hangi D&#;nemde Yazılmıştır?

-

Divanu Lugatit Türk ve Özellikleri

Dîvânu Lugâti&#;t-Türk Özellikleri

» yy&#;da () Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır.

» Ebul Kasım Abdullah&#;a sunulmuştur.

» &#;Türk Dilinin Toplu Sözlüğü&#; anlamına gelir.

» Türkçenin ilk sözlüğü ve dil bilgisi kitabıdır.

» Türkçe kelimenin Arapça karşılığı verilmiştir.

» Türk dilini Araplara öğretmek amacıyla ve Arapça olarak yazılmıştır.

» Yazar Türkçe kelimelerin karşılıklarını göstermiş ve bunu halk dilinden derlediği örneklerle açıklamıştır. Eserin asıl önemi, bu derleme metinlerden ileri gelmektedir.

» Türk boyları ve coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önemli bilgiler vardır.

» Devrinin Türk dünyasını gösteren bir harita da esere eklenmiştir.
&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;
Divanu Lugati&#;t-Türk, Karahanlı döneminden &#;Kutatgu Bilig&#;ten sonra- bize kalan ikinci önemli eserdir. Kaşgarlı Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed tarafından hazırlanmış olan Türkçenin bilinen ilk sözlüğü Divanu Lugati&#;t-Türk&#;tür (asıl adı: Haza Kitabu Divanu Lugati&#;t-Türk).

Yazar hakkındaki bilgilerimiz kendi kitabında yazdıklarıyla sınırlıdır. Bu bilgilere göre babasının adı Hüseyin&#;dir. Kendisinin Kaşgar&#;da doğduğu eserinden anlaşılıyorsa da Barsgan şehrini anlatırken kullandığı bir ifadeden babasının Barsganlı olduğu düşünülmektedir. Yine eserinden anlaşıldığına göre, Türkçeyi, Türkçenin lehçelerini ve Arapçayı iyi bilmektedir.

Divanu Lugati&#;t-Türk&#;ün tek yazma nüshası vardır. Bu nüsha Diyarbakırlı Ali Emirî Efendi tarafından yılında bir sahaftan satın alınmıştır. Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazılmış olan eser, sadece sözlük değildir; sözcüklerin anlamının yanı sıra verilen örnek cümleler, dörtlükler ve dilbilgisi bilgileri ile dönemin kültürü, dil ve ağız özellikleri hakkında da bilgi edinmemizi sağlamaktadır. Eserin içindeki dörtlükler hece vezniyle yazılmıştır. Çoğu 4+3 duraklı 7 heceli, kimileri ise 4+4 duraklı 8 hecelidir. Beyitlerin çoğu ise aruz vezniyledir.

Kaşgarlı Mahmud eserinde ifade ettiği şu sözle böyle bir sözlüğü yazmaktaki amacını dile getirmiştir:

&#;Türk dili ile Arap dilinin atbaşı beraber yürüdükleri bilinsin diye Halil&#;in Kitabü&#;l-Ayn&#;ında yaptığı gibi, kullanılmakta olan kelimelerle bırakılmış bulunan kelimeleri bu kitapta birlikte yazmak, ara sıra gönlüme doğar dururdu&#;&#;&#;.

Kaşgarlı Mahmud, Türkçenin İslamiyetten dolayı Türklerin bulunduğu coğrafyada önem kazanmış olan Arapçadan geri kalmadığını göstermeye çalışmış; sözlüğünde yer verdiği lehçeler arasındaki farklılıklar, şiirler, atasözleri ve deyimlerle bu amacını gerçekleştirmiştir. Kaşgarlı Mahmud&#;un bu sözlüğü yazmasındaki diğer önemli bir neden de Araplara Türkçeyi öğretmektir.

Divanu Lugati&#;t-Türk hakkında ilk çalışma Kilisli Rifat Bilge tarafından yapılmıştır: Kitabü Divânı Lugat-it-Türk, cild-i evvel (), cild-i sâni (), cild-i sâlis (), İstanbul. Kilisli Rıfat, dağınık olan eserin sayfalarını düzenlemiş, tıpkıbasımı yapılan metindeki Arapçayı normal duruma getirerek büyük bir hizmette bulunmuştur. Divan&#;daki sözvarlığı ise ilk defa Carl Brockelmann tarafından incelenmiştir: Mitteltürkischer Wortschsatz nach Mahmûd Al-Kâşgârîs Divân Lûgat at-Türk, Budapest

Eserin Besim Atalay tarafından Türkçeye çevrilmesinden sonra Divan üzerinde kitap, makale ve tez çalışmaları olmak üzere birçok yayın yapılmıştır, Türk dünyası için zengin bir malzeme olan eserle ilgili çeşitli çalışmalar devam etmektedir. Besim Atalay&#;ın çalışması yılları arasında yayınlanmıştır:

  • Divânü Lûgat-it-Türk Tercümesi I, Ankara , TDK (, )
  • Divânü Lûgat-it-Türk Tercümesi II, Ankara , TDK (, )
  • Divânü Lûgat-it-Türk Tercümesi III, Ankara , TDK (, )
  • Divânü Lûgat-it-Türk Dizini &#;Endeks&#;, Ankara , (, ).

James Kelly ve Robert Dankoff tarafından yapılan çalışma Atalay&#;dan sonra eseri bir bütün olarak ele alan ikinci çalışmadır: James Kelly-Robert Dankoff, Mahmud al-Kaşgarı, Compendium of the Turkic Dialects (Dıwan lugat at-Turk), I , II , III

Divanü Lugati&#;t-Türk&#;ün Edebî Değeri ve İçeriği

Ansiklopedik bir sözlük olan Divanü Lugati&#;t-Türk (bundan sonra DLT şeklinde kısaltma kullanılacaktır), içerik olarak bize o dönemdeki Türk boyları, bu boyların kullandıkları Türkçe arasındaki farklılıklar ve en önemlisi de sözcükler hakkında bilgi veren geniş bir sözlüktür.

&#;Türk Lehçeleri Divanı&#; anlamını taşıyan DLT, eserin yazarının yaşadığı dönemdeki Türk toplulukları ve onların dili hakkında ses, biçim, anlam ve sözvarlığı konusunda bilgiler vermektedir. Araplara Türkçe öğretmek, sözvarlığı, anlatım özelliği, kültürel zenginlik açısından Türkçenin Arapçadan hiç de geri kalmayan bir dil olduğunu göstermek amacıyla meydana getirilmiş olan eser, Türkçenin en önemli kültür hazinesidir. DLT&#;nin temel sözvarlığını Kaşgarlı&#;nın kendisinin de mensubu olduğu dönemin ve ülkesinin yazı dili olan Karahanlı (Hakaniye) Türkçesi, yazarın kendi tabiriyle &#;Türkçe&#; oluşturur. Bunun yanı sıra Hakaniye Türkçesinin yayılma alanına en yakın boyların dillerine yer verilmiştir. Bunlar Çiğil, Yağma, Karluk, Yemek, Oğuz, Bulgar, Suvar, Argu, Kençek, Basmıl&#;dır.

Kaşgarlı Mahmud eserini oluştururken bir alan araştırıcısı gibi çalışmış, böylece Türk dilinin lehçelere göre dilbilgisi kurallarını başarıyla ilk kez belirlemiştir. DLT sadece bir sözlük olarak değerlendirilmemelidir. Türk edebiyatının XI. yüzyıldaki durumunu edebî yapısını ve özelliklerini de öğrenmemize yarayan eşsiz bir eserdir. Kaşgarlı Mahmud, dilbilgisi özelliklerini verirken nasıl kendi mensubu olduğu lehçenin dışına çıkıp diğer lehçelere de yer vermişse edebiyat malzemesini sunarken de aynı yolu izlemiş; sadece kendi mensubu olduğu boyun edebiyat malzemesini değil, aynı zamanda kendi döneminde yaşamış olan ulaşabildiği bütün Türk boylarına ait edebî malzemeyi de yazıya geçirmiştir.

Eserini oluştururken nasıl bir yol izlediğini şöyle ifade eder:

&#;Ben onların (yani Türklerin) en uz dillisi, en açık anlatanı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğum halde onların şarlarını (= şehirlerini), çöllerini baştan başa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belliyerek faydalandım. Öyle ki, bende onlardan her boyun dili en iyi şekilde yer etti. Ben onları en iyi surette sıralamış, en iyi düzenle düzenlemişimdir&#;.

Eserinde her lehçeye aynı derecede ağırlık vermemiştir. Örneğin yukarıda verdiğimiz kendi ifadesinde yer almasına rağmen eserde Kırgızların diliyle ilgili hiçbir bilgi yer almamaktadır.

DLT&#;nin edebî değeri hem bize ulaştırdığı bu sözcüklerden, hem de sözcükleri açıklarken örnek olarak verdiği manzum parçalar (dize sayısı &#;tür) ve atasözlerinden ( tane) kaynaklanmaktadır.

İslamiyetin kabul edildiği dönemde meydana getirilmiş olan bu manzume ler üzerine eserin ilk yayımlandığı zamandan itibaren çalışmalar yapılmış ve şiirlerin hece ölçüsüyle mi aruz ölçüsüyle mi yazıldığı tartışılmıştır. Eserdeki manzumeler üzerine ilk yapılan çalışmalarda şiirlerin hepsinin hece ölçüsüyle yazıldığı görüşü hakimdir. Daha sonra başka araştırıcılar tarafından tam tersi görüş savunulmuş ve şiirlerin tamamının aruz vezniyle yazıldığı iddia edilmiştir. Sonuçta bu şiirlerin hem eski Türk halk şiiri örneklerini hem de XI. yüzyılda Karahanlılar çevresinde yetişen ilk müslüman Türk şairlerinin aruzla yazılmış eserlerinden alınmış manzum parçaları içerdiği, halk şiiri ve aydın zümre şiiri olarak iki kolda geliştiği ortaya konmuştur. Şiirlerde kullanılan nazım birimi ise beyit ve dörtlüktür. DLT&#;deki dörtlük ve beyitler madde başlarında verilen sözcüklere ilişkin örnekler olduğu için eserde dağınık halde bulunmaktadırlar. Bu manzum parçalar konularına göre bir araya getirilmiştir.

Manzumeleri örneklerle inceleyerek daha yakından tanıyalım:

Hece Ölçüsüyle Yazılmış Manzumeler

DLT&#;deki halk şiiri örnekleri, hece ölçüsüyle yazılmış dize sonu uyaklı şiirlerdir. dörtlükte, yedili, sekizli ve on ikili hece ölçüsü kullanılmıştır. Bu şiirler içerik ve biçim yönünden şu şekilde sınıflandırılmaktadır: 1. Lirik şiirler, 2. Pastoral şiirler, 3. Savaş ve kahramanlık şiirleri, 4. Destanlar, 5. Ağıtlar. Bu şiirlerin bazılarından örnekler vererek inceleyelim:

Divanü Lugati&#;t-Türk&#;ten lirik bir şiir:

Sevgi, aşk ve ayrılık konularını içeren bu şiirlerden ilki dört tane dörtlükten oluşmaktadır, 4+3=7&#;li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Şiirde halk şiirinde çok kullanılan yarım uyak (artadım/ kartadım ve kaçar/saçar hariç) görülmektedir. İslamiyetten önceki Türk şiirinde görülen baş uyak ise sadece ikinci dörtlükte (Awlap&#;/Ayık&#;/Akar&#;) vardır. Şiirin uyak düzeni aşağıda gösterildiği gibidir:

Bulnar mini öles köz (a)
Kara mengiz kızıl yüz (a)
Andın tamar tükel tuz (a)
Bulnap yana ol kaçar (b)

Awlap meni koymangız (c)
Ayık ayıp kaymangız (c)
Akar közüm uş tengiz (c)
Tegre yöre kuş uçar (b)

Yıglap udu artadım (d)
Bagrım başın kartadım (d)
Kaçmış kutug irtedim (d)
Yagmur kipi kan saçar (b)

Yüknüp manga imledi (e)
Közüm yaşım yamladı (e)
Bagrım başın emledi (e)
Elkin bolup ol keçer (b)

Şiirin düz yazıyla dil içi çevirisi:

O(nun) baygın göz(leri), pembe yüzü ve yüzündeki kara benleri beni tutsak ediyor; sanki bütün güzellikler ondan damlıyor, beni tutsak edip sonra da kaçıp gidiyor. Beni avlayıp koymayın, söz verip sözünüzden geri dönmeyin; işte gözlerim(den) deniz gibi gözyaşı akıyor, gözyaşlarımın etrafında da kuşlar uçuşuyor. (Giden sevgilinin) arkasından ağlayıp perişan oldum, bağrımın yarasını (yeniden) deştim, kaçmış olan mutluluğu aradım, (şimdi gözlerim) yağmur gibi kanlı yaşlar saçıyor. (Sevgilinin hayali) eğilip bana işaret etti, (böyle davranmakla) gözümün yaşını sildi,
bağrımdaki yarayı tedavi etti, (sonra) bir konuk gibi geçip gitti.

Savaş ve kahramanlık şiiri

Eserde bu konuya yer veren dört manzume bulunmaktadır. Bu manzumelerden biri Budist Uygurlara, ikisi Yabakulara, biri de bilinmeyen bir düşmana karşı yapı lan savaşı anlatır. Örnek olarak vereceğimiz Budist Uygurlara Karşı Savaş manzumesinin eserde beş dörtlüğü bulunmaktadır.

Kemi içre oldurup
Ila suwın keçtimiz
Uygur tapa başlanıp
Mınglak elin açtımız

Tünle bile bastımız
Tegme yangak bustımız
Kesmelerin kestimiz
Mınglak erin bıçtımız

Beçkem urup atlaka
Uygurdakı tatlaka
Ogrı yawuz ıtlaka
Kuşlar kipi uçtımız

Kelginleyü aktımız
Kendler üze çıktımız
Furhan ewin yıktımız
Burhan üze sıçtımız

Kudruk katıg tügdümiz
Tenrig üküş ögdümiz
Kemşip atıg tegdimiz
Aldap yana kaçtımız

Savaş ve kahramanlık şiirinin düz yazıyla dil içi çevirisi:

Ila ırmağını kayıkların içine oturarak geçtik, Uygurlara doğru yönelip Mınglak ülkesini aldık. Atlara nişanlar takarak Uygur ülkesindeki Tatlara, hırsız ve adi köpeklere (doğru) kuşlar gibi uçtuk (saldırdık).(Atların) kuyruk(larını) sıkıca bağladık, Tanrı&#;yı çok fazla öğüp (dualar edip) atlarımızı düşman üstüne sürdük, aldatmak için tekrar geri çekilip kaçtık. (Onları) geceleyin bastık, her yana pusu kurduk, (sonunda) perçemlerini kestik ve Mınglak askerlerini biçtik.

(Uygurların üzerine) seller gibi saldırdık, şehirler(inin) içine girdik, tapınaklarını yıktık, Burhan (=Buda) heykellerinin üstüne pisledik.

Manzume, 4+3 = 7 ya da 2+2+3 =7&#;li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Bu durak sadece şu dizelerde bozulmaktadır: Uygurdakı / Tatlaka; Kesmelerin/kestimiz; Kelginleyü/aktımız. Her dizede yer alan redifli uyaklar (seç-timiz, aç-tımız, uç-tımız, kaç-tımız, bıç-tımız, sıç-tımız gibi) şiirdeki ahengi sağlamaktadır.

Aruz Ölçüsüyle Yazılmış Manzumeler

Divan&#;da kullanılan ölçü hece ölçüsü olmasına rağmen, aruz ölçüsüne uyan şiirler de bulunmaktadır; yeni uygulanmaya başlanan bu ölçü sisteminde ölçüyü aksatan kısımlar olsa da Divan&#;daki şiirler üzerine ayrıntılı çalışmalar yapan I. V. Stebleva ve Talat Tekin (ayrıntılı bilgi için bkz. Talat Tekin &#;Karahanlı Dönemi Türk Şiiri&#;, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı I (Eski Türk Şiiri), sayı: , Ocak , s. ) bu konuya ayrıntılı olarak değinmişlerdir.

Dörtlükler ve beyitler halinde yazılmış olan bu manzumeler halk şiirinden farklı olarak az ya da çok İslam etkisi altında oluşturulmuş şiirlerdir. Bu şiirlerin konusunu ise genellikle şunlar oluşturmaktadır: Savaş ve kahramanlık, av ve avcılık, aşk, doğa, dinî-ahlakî öğütler ve övgü.

Savaş ve kahramanlık şiirleri içinde en uzunu olan Katun Sini (Hatun Mezarı) halkı ile Tangutlar arasında yapılan savaşı anlatan manzume on bir dörtlükten oluşmaktadır. 4+4=8&#;li hece ölçüsüne uymakla birlikte şiirin mefâ&#;îlün mefâ&#;îlün kalıbıyla yazıldığı belirlenmiştir; çünkü uzun heceye denk gelen ünlüler genel eğilime uygun olarak harekeyle değil, uzatma harflerini gösteren elif, vav, ye ile yazılmıştır. Eser içinde dağınık olan dörtlüklerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan manzumenin dörtlük sayısının kimi araştırıcılar tarafından on dokuz ya da yirmi olduğu da ileri sürülmüştür. Şiirin hepsini buraya almak mümkün olmadığından ancak birkaç dörtlüğü örnek olarak veriyoruz:

DLT&#;de aruzla yazılmış dörtlükler

Begim özin ogurladı
Yarag bilip ugurladı
Ulug tengri agırladı
Anın kut kıv tozı togdı

Katun Sini çogıladı
Tangut begin yagıladı
Kanı akıp jagıladı
Boyun suwın kızıl sagdı

Eren alpı okıştılar
Kıngır közün bakıştılar
Kamug tolmun tokıştılar
Kılıç kınka küçün sıgdı

Telim başlar yuwıldı-mat
Yagı andın yawaldı-mat
Küçi anıng keweldi-met
Kılıç kınka küçün sıgdı

Dörtlüklerin düz yazıyla dil içi çevirisi:

Beyim kendisini (düşmandan) gizledi, (düşmana saldırmak için) uygun zaman kolladı. Yüce Tanrı (onu) onurlandırdı. Böylece (onun) devlet ve bahtının tozu (göğe kadar) yükseldi.

Katun Sini (halkı) savaş naraları attı, Tangutların beyini düşman kabul etti. Bu nedenle kanı (su gibi) çağlayarak aktı. Boyunlarından kırmızı su (gibi) kan (süt sağılıyormuşcasına) aktı.

Kahraman erler birbirlerini çağırdılar, öfkeli gözlerle birbirlerine baktılar. Bütün silahlar(ıy)la savaştılar. Kılıçlar (üzerinde kuruyan kanlardan dolayı) kınlarına güçlükle sığdı.

Çok başlar yuvarlandı, düşman bu yüzden yavaşladı. Onun gücü azaldı. Kılıçlar (üzerinde kuruyan kanlardan dolayı) kınlarına güçlükle sığdı.

Aruz ölçüsüye yazılmış dörtlüklerin dışında başka beyitler de bulunmaktadır. Beyitlerin konusu da savaş, aşk, doğa, av ve avcılık, dinî ve ahlâkî öğütler ile övgü çevresinde toplanmıştır.

Doğa tasviriyle ilgili beş beyitten oluşan aşağıdaki şiir, varlıklı bir şahsın köşkünü ve çevresindeki çiftliği tasvir eder. Müstef&#;ilün müstef&#;ilün müstef&#;ilün ölçüsüyle yazılmıştır:

Beyitlerle yazılmış bir şiir

Mende bulnur sewinç otı kadgu atar
Karşı körüp sağdıç anı uçmak atar

Korday kuğu anda uçup yumgın öter
Kuzgun yangan sayrap anın üni büter

Kölüm komı kopsa kalı tamıg iter
Körse anı bilge kişi sözke büter

Tamga suwı taşra çıkıp tagıg öter
Artuçları tegre ünüp tizgin yeter

Bolsa kiming altun kümüş irle iter
Anda bolup tengrigerü tapgın öter

Şiirin düz yazıyla dil içi çevirisi:

Kaygıyı, üzüntüyü gideren, sevinç (ve mutluluk) veren ilaç bende bulunur. Köşk(ü) gören dost (onun güzelliği karşısında) ona &#;cennet&#; adını verir.

Orada uçuşan kuğular, pelikanlar (türlü) seslerle ötüşürler. Kuzgunlar ve alakargalar (var kuvvetleriyle) öttükçe öterler de sesleri kısılır.

Gölüm dalgalansa (köşkümün) duvarına vurur. Akıllı, bilgili kişi bunu görürse söz(üm)e inanır.
Irmak suları (yataklarından) taşarak dağların üstünden aşar, (ırmağın) çevresindeki ardıç ağaçları (bu taşkınlığı engellemek için) onu dizginler.

Kimin altını ve gümüşü olursa (kendisine) bir yurt edinir. Orada oturup (yüce) Tanrıya ibadet eder.

Sadece ikinci dizesi ölçüye uymayan bu manzumenin diğer dizelerinde aruz ölçüsü açısından uyumsuzluk görülmemektedir. Manzumenin uyak düzeni aa/aa/aa/aa/aa biçimindedir. Atar=giderir, atar=ad verir. Ayrıca birinci beyitte cinaslı uyak, ikinci ve üçüncü beyitlerde baş uyak vardır:

Korday&#;../Kuzgun, Kölüm&#;/Körse&#;.

Belirli sesleri içeren sözcüklerin tekrarıyla da ayrı bir ahenk sağlanmıştır:

Kölüm komı kopsa kalı tamıg iter (k)
Tamga suwı taşra çıkıp tagıg öter (t)
Artuçları tegre ünüp tizgin yeter (t)
Anda bolup tengrigerü tapgın öter (t)

DLT&#;de sözcükleri açıklamak için örnek olarak verilen dörtlük ve beyitlerin dışında atasözleri de sıkça kullanılmıştır. Kaşgarlı Mahmud bu sözler için &#;sav&#; sözcüğünü kullanmıştır. Halkın bilgeliğini yansıtan bu atasözleri şiirlerde olduğu gibi dil, huy, inanç sevgi, iyilik, kötülük, sağlık, çalışma, yardımlaşma, zenginlik, yoksulluk, açgözlülük, hile, kadın, yönetim, korku, töre, saygı, gibi birçok konuyu içermektedir.

Divan&#;da geçen atasözlerinden bazıları şunlardır:

  • Erdem başı tıl &#;erdemin, edebin başı dildir&#; (I)
  • Kişi sözleşü, yılkı yıdlaşu &#;İnsan konuşarak, hayvanlar koklaşarak (anlaşır)&#; (III).
  • Yüzge körme, erdem tile &#;Yüze bakma, fazilet ara (yüzün güzelliğine çirkinliğine bakma fazilet ara)&#; (II.8)
  • İt ısırmas, at tepmes tème &#;İt ısırmaz, at tepmez deme; çünkü, bu onların yaradılışında vardır&#;
  • Buzdan suw tamar &#;Buzdan su damlar (huyu babasına benzeyen kişiler için söylenir)(III)
  • Tag tagka kawuşmas, kişi kişike kawuşur &#;Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur&#; (II)
  • Közden yırasa köngülden yeme yırar &#;Gözden ırak olan gönülden de ırak olur&#; (III)
  • Edgü er süngüki erir, atı kalır &#;İyi insanın kemiği erir, adı kalır&#; (III)
  • Beş erngek tüz ermes &#;Beş parmak bir değildir&#; (I)
  • Yazın katıglansa kışın sewnür &#; (İnsan) yazın çalışıp çabalayan kışın sevinir&#; (III)
  • Suw körmegünçe etük tartma &#;Suyu görmeden ayakkabını çıkarma&#; (III)
  • Alımçı aslan, berimçi sıçgan &#;Alacaklı aslan, borçlu sıçan (gibidir) (I. 75)
  • Tamu kapugın açar tawar &#;Mal (zenginlik) cehennemin kapısını (bile) açar&#; (III. )
  • Aç ne yemes, tok ne temes &#;Aç önüne konan yemeği (tamamiyle) yer, tok alan da aç kimseye neler demez&#; (I)
  • Kutsuz kudugka kirse kum yagar &#;Bahtsız, talihsiz kimse kuyuya girse üzerine kum yağar&#; (I. )
  • Awçı neçe al bilse adıg ança yol bilir &#;Avcı ne kadar hile bilirse (kurnazsa), ayı da o kadar kaçıp kurtulacak yol bilir&#; (I)
  • Etli tırngaklı adırmas &#;Et tırnaktan ayrılmaz&#; (I)
  • Kuş kanatın, er atın &#;Kuş kanatla, adam atla (kuş amacına kanadıyla, insan da atıyla) ulaşır&#; (I)
  • el kaldı, törü kalmas &#;Memleket kalabilir, bırakılabilir, ama töre bırakılmaz&#; (II)
  • Alplar birle uruşma, begler birle turuşma &#;Yiğitlerle savaşma, beylere karşı gelme&#; (I)

Kaynak: funduszeue.info Zühal ÖLMEZ, VIII-XIII. Yüzyıllar Türk Edebiyatı

Ayrıca bakınız ⇓

Geçiş Dönemi Türk Edebiyatı Eserleri (İlk İslamî Ürünler) şunlardır:

  1. Geçiş Dönemi Türk Edebiyatı
  2. Kutatgu Bilig ve Özellikleri – Yusuf Has Hacip
  3. Atabetü’l Hakayık ve Özellikleri – Edip Ahmet Yükneki
  4. Divanu Lügat’it Türk ve Özellikleri – Kaşgarlı Mahmut
  5. Divan-ı Hikmet ve Özellikleri – Ahmet Yesevi
  6. Dede Kotkut Hikayeleri ve Özellikleri

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.