heyhate heyhate ayeti / Muminun Suresi Okunuşu Ve Anlamı: Türkçe Tefsiri, Arapça Yazılışı, Fazileti, Diyanet Meali

Heyhate Heyhate Ayeti

heyhate heyhate ayeti

SOHBETİN ADI: MU’MİNÛN SURESİ ÂYETLER
TARİHİ:

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, bir defa daha Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı; bir Kur’ân tefsiri yapmak üzere. Biliyorsunuz, Kur’ân tefsiri, eğer Kur’ân’ın ruhundan bahsediyorsanız; bu ancak Allah'ın öğretisiyle olur. Kur’ân’ın ruhu insanlar tarafından insan aklıyla bilinmez. Kur’ân’ın ruhu, Allah'ın anlatımına babestedir. Ancak O’nunla mümkündür.

Öyleyse bu standartlar içerisinde Allah'ın öğretisini size öğretmek üzere buradayız. Kur’ân’ın ruhunu size öğretmek üzere buradayız, lafzını değil.

Mu’minûn Suresinin âyet-i kerimesiyle inşaallah başlıyoruz.

23/MU'MİNÛN İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubtelîn(mubtelîne).

Elbette bunda âyetler vardır. Ve muhakkak ki Biz, imtihan edenleriz.


inne:Muhakkak ki, elbette.
fî zâlike:Bunda (vardır).
le:Elbette, mutlaka, muhakkak.
âyâtin:Âyetler.
ve in kunnâ:Ve Biz oluruz.
le:Elbette, mutlaka, muhakkak.
mubtelîn(mubtelîne):İmtihan edenler.

“Elbette bunda âyetler vardır. Ve muhakkak ki Biz, imtihan edenleriz.”

Allahû Tealâ denemenin; imtihanın her zaman her devrede var olduğunu, mevcut olduğunu ifade ediyor. “Ve muhakkak ki Biz, imtihan edenleriz.” diyor. Hayatımızın her saniyesi, 3 boyutlu olarak filme alınıyor. Her saniye her yaptığımızdan derecat kazanıyoruz veya derecat kaybediyoruz. Her olay bir imtihandır ya derecat kazandırır, ya kaybettirir. Her olayın sonunda bir not alırız otomatik olarak. Hayatımızın her saniyesi notlara bağımlı. Devamlı olarak notlar alınıyor. Kıyâmet günü kazandığımız dereceler fazlaysa, Allah'ın cenneti bizimdir. Sonsuza kadar orada kalacağız. Kaybettiğimiz dereceler fazlaysa o zaman da kaybedenlerdeniz. Kıyâmete kadar cehennemde kalmak söz konusu.

İşte her an imtihan edildiğimizi bilmeliyiz.

âyet-i kerimede Allahû Tealâ buyuruyor ki:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

23/MU'MİNÛN Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn(âharîne).

Sonra da onların arkasından başka bir nesil yarattık.


summe:Sonra.
enşe’nâ:Biz yarattık (inşa ettik).
min ba’dihim:Onlardan sonra.
karnen:Bir nesil.
âharîn(âharîne):Diğerleri, başkaları.

“Sonra da onların arkasından başka bir nesil yarattık.”

Bundan evvelki âyetlerde geçmiş olan insanlardan sonra Allahû Tealâ, yepyeni bir nesil yarattığını söylüyor. Yeni bir nesil; Hz. Nuh’tan, Nuh kavminden sonra bir başka nesil. Allahû Tealâ her seferinde olaylar vücuda getiriyor ve bize de her devre ibretleri; onlardan alınması lâzım gelen dersleri ulaştırıyor.

Mu’minûn Suresi âyet:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

23/MU'MİNÛN Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, e fe lâ tettekûn(tettekûne).

Böylece Biz, onlara, onların içinde, onlardan resûl gönderdik, Allah’a kul olsunlar, diye. Sizin, O’ndan başka İlâhınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?


fe erselnâ:O zaman, böylece Biz gönderdik.
fîhim:Onların içinde.
resûlen:Bir resûl.
minhum:Onlardan.
eni’budûllâhe:Allah'a kul olsunlar diye.
mâ:Yoktur.
lekum:Sizin için.
min ilâhin:(İlâhtan) bir ilâh.
gayruh(gayruhu):O’ndan başka.
e fe lâ tettekûn(tettekûne):Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?

“Böylece Biz onlara, onların içinde onlardan resûl gönderdik (onların içinde yaşamakta olan birisini resûl olarak beas ettik, vazifeli kıldık); Allah'a kul olsunlar diye. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?”

Görüyorsunuz ki bütün resûller, bütün nebîler aynı şeyi söylüyorlar: “Allah’tan başka ilâh yoktur. Tek bir ilâh vardır. O, Allah’tır.”

Allahû Tealâ gene gönderdiğini söylüyor: “Aslında onların içinden birini gönderdik. Başka bir yere göndermedik.” diyor. Buradaki gönderme tabiri “vazifeli kıldım” anlamında kullanılıyor. Ve kavmin içinden birisini, Allahû Tealâ bir kavme resûl tayin ediyor; resûl olarak vazifelendiriyor. Elbette o kişiden evvel de o kavimde bir resûl yaşıyordu. Sonradan Allahû Tealâ yeni kavimler yaratıyor. O kavimlerden birinden bahsediyor şu anda. Onlara da onların içinden birisini resûl tayin ediyor. Niçin tayin ediyor? Allah'a kul olsunlar diye. Ve resûl onlara diyor ki: “Sizin Allah’tan başka, O’ndan başka ilâhınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?” Yani “Hâlâ aklınızı başınıza toplayıp da Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz?”

Ve âyet-i kerime:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

23/MU'MİNÛN Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhırati ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrabu mimmâ teşrabûn(teşrabûne).

Ve onun kavminden kâfirlerin ileri gelenleri, ahirete mülâki olmayı (Allah’a mülâki olmayı) yalanlayanlar ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kimseler: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, sizin içtiğiniz şeylerden içiyor.” dediler.


ve kâlel:Ve dedi (resûl dedi).
meleu:İleri gelenler.
min kavmihi:Onun kavminden.
ellezîne keferû:İnkâr edenler, kâfir olan kimseler, kâfirler.
ve kezzebû:Ve yalanladılar.
bi likâil âhıreti:Ahirete (Allah'a) mülâki olmayı.
ve etrafnâhum:Ve Biz onlara refah verdik.
fîl hayâtid dunyâ:Dünya hayatında.
mâ hâzâ:Bu değildir.
illâ:Ancak, -den başka.
beşerun:Bir beşer, bir insan.
mislukum:Sizin gibi.
ye’kulu:(Yemek) yer.
mimmâ:Şeylerden.
te’kulûne:Siz yiyorsunuz.
minhu:Ondan.
yeşrebu:Ve içer.
mimmâ:Şeylerden.
teşrabûn(teşrabûne):Siz içiyorsunuz.

“Ve onun kavminden kâfirlerin ileri gelenleri, ahirete mülâki olmayı (Allah'a mülâki olmayı) yalanlayanlar ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kimseler: ‘Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, sizin içtiğiniz şeylerden içiyor.’ dediler.”

Bütün peygamberlere ve peygamber olmayan resûllere söylenen söz budur: “O da sizin gibi bir insan.” Neyse artık zamanımızda peygamberlerin de insan olduğu artık kesinleşmiş durumda. En azından böyle bir tarif yok artık. Allahû Tealâ burada, Kur'ân-ı Kerim’in en önemli konusuna temas ediyor. Allah'a mülâki olmak; ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmak. Yalanlanan, her şeyden evvel bu. Her resûlün davet ettiği şey, gördüğünüz gibi aynı. O resûl, Allah'a mülâki olmayı onlara emretmiş. Çünkü, “Takva sahibi olmayacak mısınız?” diyor.

Biliyorsunuz ki ilk takva, Allah'a ulaşmayı dilemekle yani Allah'a yönelmekle gerçekleşir.

Rûm Suresi âyet-i kerime:

30/RÛM Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


munîbîne ileyhi vettekûhu:O’na yönel (Allah'a yönel; Allaha ulaşmayı dile). Böylece takva sahibi ol.

Öyleyse ne diyorlar? “Hayır, insan ruhunun Allah'a bu dünyada yaşarken ulaşması diye bir şey söz konusu değildir.” Her zaman bu müessese devreye girmiştir ve böylece bütün insanlar için bir muhteva söz konusu olmuştur; ret. İnsan ruhu vücuttan ayrılınca insan ölür mülahazası ve bütün resûller kavmin çok büyük bir kısmı tarafından reddedilmiştir. Durum bugün de budur. Şu anda bütün kavimlerde Allah'ın resûlleri yaşamaktadır. Bütün kavimlerde toplumun büyük bir kesimince, çok büyük bir kesimince %90’ından fazlasınca reddedilmişlerdir.

Mu’minûn Suresinin âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

23/MU'MİNÛN Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.


“Biz bütün kavimlere resûl gönderdik. O kavimlerdekiler, bütün kavimdekiler resûllerini inkâr ettiler.”

Allahû Tealâ; “Art arda gönderdik. Arkası kesilmeksizin gönderdik.” diyor. Yani hiçbir kavim olmamış ki herhangi bir devrede onun için de resûl bulunmasın. Ülkeler hangi dili konuşuyorlarsa mutlaka onların dilinde bir resûlü, Allahû Tealâ onlara gönderiyor. Ama her kavimde resûlü reddedenler, Allah'a ulaşmayı reddedenler mutlaka var oluyor ve mülahazaları da genellikle bu: “Allah, gerçekten bizim inanmamızı isteseydi bir melek gönderirdi. Gökten hazineler indirirdi. Mucize gösterirdi. Ama bu, bizim gibi birisi.” Her zaman bunu söylemişlerdir.

Ve âyet-i kerime:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

23/MU'MİNÛN Ve le in ata’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûn(hâsirûne).

Ve eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz muhakkak ki siz, o zaman mutlaka hüsrana düşenler olursunuz.


ve lein:Ve eğer.
eta’tum:Siz itaat ederseniz.
beşeren:Bir beşer, bir insan.
mislekum:Sizin gibi.
innekum:Muhakkak ki siz.
izen:O takdirde, o zaman.
le:Mutlaka.
hâsirûn(hâsirûne):Hüsrana düşenler.

“Ve eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz muhakkak ki siz, o zaman mutlaka hüsrana düşenler olursunuz.”

Kim söylüyor bunu? Kavmin ileri gelen kâfirleri. Burada Allahû Tealâ’nın kâfir kelimesinden muradı ne? Muradı açık. Bu muratta Allahû Tealâ’nın dizaynı, o insanların resûlü reddetmeleri. “Bu da sizin gibi bir insan. Eğer ona itaat ederseniz, hüsrana düşenlerden olursunuz.” Resûllere hep aynı şey söylenmiş. Resûlün dalâlette olduğu söylenmiş. Resûle tâbî olanların hüsrana düşeceği söylenmiş. Yani iblisin hangi ölçüde faal olduğu, insanlara nasıl tesir ettiği net bir şekilde gösteriliyor Kur'ân-ı Kerim’de. Özellikle Allah'ın resûlleri sahtekâr olarak tanıtılıyor. Her devirde bütün kavimlerde bu olmuştur. Kavmin büyük bir kısmı, her devirde mutlaka resûle karşı çıkmıştır.

Mulk Suresinin 8, 9, âyetlerinde Allahû Tealâ diyor ki:

67/MULK Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).

(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.

67/MULK Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).

Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”

67/MULK Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).

Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.


“Evet, bize nezir geldi (resûl geldi).”

Bütün nezirler, resûldür.

“Ama biz ona dedik ki: Allah hiçbir şey indirmemiştir.”

Yeter mi? Hayır, yetmez. “Allah hiçbir şeyi indirmemiştir” dedikten sonra da diyorlar ki: “Biz seni bir dalâlet içinde görüyoruz. Sen dalâlettesin.” Dalâlette olanlar; Allah'a ulaşmayı dilemeyenler. Allahû Tealâ, dilemeyenlerin hepsinin dalâlette olduğunu söylüyor, hüsranda olduğunu söylüyor. Mulk Suresinin o söylediğimiz âyetlerinde, resûlü dalâlette olarak mütâlaa ediyor kişi. Kitaplara inanmıyor. Allah’ın hiçbir şey (kitap) indirmediğini söylüyor. Resûle de risalet emrinin gelmediğini, öyle bir şeyin mevcut olmadığını söylüyor ve resûlü dalâlette görüyor.

Dalâlette olanlar aynı zamanda hüsrandadırlar. Kendileri hüsranda olan insanlar, ötekilere diyorlar ki: “Eğer buna tâbî olursanız, o zaman hüsranda olursunuz.” Bunu söyleyenler zaten hüsranda. Kavim de hüsranda. Ama hüsranda olanlar, zaten hüsranda olanlara “Resûle tâbî olduğunuz zaman hüsranda olursunuz.” diyorlar. Allah'ın söylediklerinin tamamen zıddı, her devirde toplumun büyük kısmı tarafından resûllere karşı bir silah olarak kullanılmıştır. Resûllere her devirde mutlak olarak iftira edilmiştir. Toplumun büyük kısmı mutlaka böyledir.
Toplumdan küçük bir kısım resûle inanmıştır; tâbî olmuştur, onlar kurtulanlardır. Resûlle beraber Allah'ın cennetinde olacaklardır. Ama toplumun büyük kısmı -her devirde bütün kavimlerde aynı şey olmuştur- mutlaka resûle karşı çıkmıştır, resûlün sahtekâr olduğunu söylemiştir. Resûlün dalâlette olduğu söylenmiştir. Deli olduğu da mutlaka söylenmiştir.

İşte Mu’minûn Suresinin âyet-i kermesine geliyoruz:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

23/MU'MİNÛN E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn(muhracûne).

Öldüğünüz ve toprak olduğunuz, kemik (haline) geldiğiniz zaman sizin, mutlaka (topraktan) çıkarılacağınızı mı size vaadediyor?


e yaıdukum:Size vaad mı ediyor?
ennekum:Mutlaka siz, sizin olacağınız.
izâ:O zaman.
mittum:Siz öldünüz.
ve kuntum:Ve siz oldunuz.
turâben:Toprak.
ve izâmen:Ve kemik.
ennekum:Mutlaka siz, sizin olacağınız.
muhracûn(muhracûne):Çıkarılacaksınız.

“Öldüğünüz ve toprak olduğunuz, kemik (haline) geldiğiniz zaman sizin, mutlaka (topraktan) çıkarılacağınızı mı size vaadediyor?”

Bu, hep insanlar tarafından ileri sürülmüştür her resûle. Oysaki kıyâmet günü geriye giden zamandır. Geçmişten geleceğe doğru yürüyen zaman, kıyâmet günü bir noktadan çıkan bütün hareket sisteminin durması sebebiyle duruyor; bir noktanın patlamasıyla oradan çıkan partiküllerin, kâinatı meydana getirmek üzere harekete geçmesiyle başlayan zaman. Daha sonra bütün gezegenlere Allah'ın verdiği kinetik enerjiyle, kâinatın büyümesi şeklinde gene bir noktadan ayrılan sistemler söz konusu. Gene hareket devam ediyor, zaman da devam ediyor. Ama bir gün, Allah'ın bütün gezegenlere verdiği kinetik enerji sona erecek ve itiş gücü kalmadığı için kâinatın büyümesi duracak. Şu anda kâinat büyümeye devam ediyor. Devam ettiği için de zaman, geçmişten geleceğe doğru yürüyor. O zaman, kıyâmet günü zaman duracak. Çünkü kinetik enerji sona erecek ve büyümeyecek kâinat. Büyüme durunca zaman da duracak. Ama onunla kalmayacak. Gravitasyon başlayacak. Büyük kütleler, küçük kütleleri kendine çekecekler. İşte o zaman, yeni bir oluşum yani zamanın geriye çalışması söz konusu olacak. Ve zaman geriye doğru giderken kimler yaşamaktaysa, onların hayatta olduğu zamana geri geldiğinde o kişiler zaten yaşamakta olacaklar. Tıpkı bir filmin geriye doğru oynaması gibi, tersine oynaması gibi.

Kişilerin zaten hayatta olduğu bir devre ya da zaman geldiğinde o kişi, hayattadır. Hayatta olan kişiler, bulundukları yerde yer çekimi mevcut olmadığı için hayata geri döndürüldükleri an mahşer meydanına doğru uçarak yükselirler. Bu topraktan çıkarılma, zamanın geri dönmesi sebebiyle vücuda gelen son derece tabiî bir olaydır. Zaman geriye döndüğünde, o kişilerin hayatta olduğu noktaya ulaştığında kimler hayattaysa onların hepsi, o devrede canlanmış, hayatta olacaktır. Çünkü zaman geriye dönmüştür.

Ve âyet

23/MU'MİNÛN Heyhâte heyhâte limâ tûadûn(tûadûne).

Yazık, yazık size vaadedilen şeye.


heyhâte:Heyhat, yazık.
heyhâte:Yazık.
limâ:Şeye.
tûadûn(tûadûne):Siz vaad ediliyorsunuz.

“Yazık, yazık size vaadedilen şeye.”

Şehrin ileri gelenleri diyorlar ki: “Size bu vaad edildi ama böyle bir şeyin olması hiçbir şekilde mümkün değil. Size vaad edilen şeye yazık. Aslında size de yazıklar olsun, size vaad edilen şeye de yazıklar olsun. Böyle saçma sapan bir şeye inanılır mı?”

Oysaki son derece mantıklı, her şey yerli yerine oturuyor.

Enbiyâ Suresinin âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ, büyük patlamadan bahsediyor.

21/ENBİYÂ E ve lem yerallezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ ratkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy(hayyin), e fe lâ yu’minûn(yu’minûne).

İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı?


Kâinatı patlatarak, bir tek noktada bulunan, bütün yerle göğü birbirinden ayırmış Allahû Tealâ ve enerji partiküllerini, kâinatı oluşturmak üzere harekete geçirmiş. Zamanı başlattığını söylüyor. Zaman başlıyor. Büyük patlama, zamanın başlamasını ifade ediyor. Bir noktadan ayrılan bütün partiküller, o noktadan ayrılma istikametinde yollarına devam ettikleri sürece zaman var. Hareket durursa zaman duruyor. Hareket geriye dönerse zaman da geriye dönüyor. İşte aslında zamanın sırrı bu kadar basit.

Bütün insanlar bu istikamette yeni bir boyutun sahipleridir. Hızın, belli bir hız göstergesini mutlaka sağlaması gerekiyor zamanın devamı için. Kıyâmet günü kinetik enerji durunca, zamanın da durması bu sebebe dayalıdır. Zaman durduktan sonra gravitasyon sebebiyle bütün sistemlerin uzaydan birer birer devre dışı kalmak suretiyle, başlangıç noktasına geri dönmeleri, zamanın da geri dönmesini ifade ediyor.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, kıyâmet günü zamanın mutlaka geriye dönmesi söz konusudur ve dikkat edin ki kıyâmet günü, sur’a birinci üfürülüşte herkes ölecektir. Ve ölen insanlardan başlayarak her şey dirilmeye başlayacaktır. O gün; kıyâmet günü kimler ölmüşse zaman durmadan önce, zamanın durması anında canlı olan herkes ölecektir. Zaman devam etmeyeceği için insanların hayatta kalması söz konusu değildir. Zamanın durduğu anda hayat da durur. Ve zaman geriye doğru dönerken hayat tekrar geriye dönmeye başlayacaktır; başa kadar da geri dönecektir.

Ve Mu’minûn Suresi âyet-i kerime:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

23/MU'MİNÛN İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsîn(meb’ûsîne).

O (hayat), sadece dünya hayatıdır. Ölürüz ve yaşarız. Ve Biz, beas edilecek (yeniden dirilecek) değiliz.


in hiye:Sadece.
illâ:Ancak.
hayâtuned dunyâ:Bizim dünya hayatımız.
nemûtu:Ölürüz.
ve nahyâ:Ve yaşarız.
ve mâ nahnu:Ve biz değiliz.
bi meb’ûsîn(meb’ûsîne):Beas edilenler, yeniden diriltilenler.

“O (hayat), sadece dünya hayatıdır. Ölürüz ve yaşarız. Ve Biz, beas edilecek (yeniden dirilecek) değiliz.”

Kavmin ileri gelenleri ne diyorlar? “Hayat dediğimiz şey, sadece dünya hayatıdır. O dünyada doğarız, yaşarız ve ölürüz. Ve biz, yeniden hayata getirilecekler değiliz.”

Tabiî o zaman ki insanlar, zaman denen mefhumun ne olduğundan haberdar değiller. Ve atalarından gördükleri şey putlara tapmak. Birisi çıkıyor, onlara Allah’a tapınmaları lâzım geldiğini söylüyor. Ve itirazlar ediyorlar. Aslında kendilerine ne kadar büyük kötülükler ettiklerinin farkında bile değiller. Fizik gözüyle gördükleri o. İnsanlar doğruyor, yaşıyor ve ölüyor. Mezara giren, kendilerinden yüzyıllarca önce ölmüş insanların mezarlarına bakıyorlar; kemikler kalmış sadece. Bütün etler yok olmuş. Ve adamlar diyorlar ki: “Bu halden sonra bizim tekrar hayata dönmemiz söz konusu olabilir mi?”

Sevgili kardeşlerim, hayata hepimiz döneceğiz. Kıyâmet günü zaman duracak ve geriye dönecek ve geriye döndüğü zaman ilk dirilenler; zaman geriye döndüğü için dirilenler, biraz evvel hayatta olanlar ve sur’a birinci üfürüldüğü cihetle, zaman durduğu cihetle ölenler, zaman geriye döndüğünde biraz evvel yaşadıkları ana geri döndüğünde yaşamakta oldukları için geri dönecekler. Ondan sonra zaman geriye doğru, başlangıca doğru yoluna devam edecek. Ve o süreç içerisinde kimin hayatta bulunduğu noktaya zaman ulaşmışsa, o kişi zaten hayatta olacak. Âdem (A.S) da dâhil olmak üzere herkes canlanacak yani beas edilecek. Yetmez, o beas, son beas değildir. Kıyâmet günü, Allahû Tealâ bizi bir defa daha öldürecek; sur’a ikinci üfürüşünde. Bir defa daha diriltecek; sur’a üçüncü defa üfürülüşünde.

Öyleyse bir defa hayata geri döndürülmeyeceğiz. İki defa hayata geri döndürüleceğiz. İki defa öldürüleceğiz, iki defa diriltileceğiz. İşte Allah'ın hakikati böyle. İki defa ölüm, iki defa beas edilme, diriltilme.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, reenkarnasyon diye bir müessese kesinlikle Kur’ân’a göre mümkün değildir. Bir insanın nefsinin ki onlar, “ruhunun” diyor ama yanlış bir ifade, kişi öldükten sonra nefsinin başka bir insana gidip yaşaması, o kişi öldükten sonra doğmakta olan bir başka insanın içine girip yaşaması hiçbir şekilde söz konusu değildir. Herkes yaşar ve ölür. Öldüğü zaman nefsi, mutlaka vücudundan ayrılıp berzah âlemine gidecektir. Ruhu ise Allah'a geri dönecektir. O kişi, daha evvel ruhunu ulaştırmış olsa da ruhu gene gelecektir geri. Bir defa daha Allah'a dönecektir. Nefs, berzah âlemine gidecektir. Kıyâmete kadar orada yaşayacaktır. Ruh Allah’tan gelmiştir; Allah'a geri dönecektir. Bir daha bizimle birlikte olmayacaktır.

Ruh, hesaba çekilmeyecektir. Ruh, cennete veya cehenneme gitmeyecektir. Allah'ın Zat’ından gelmiştir. Bizde ne kadar beraber kalmışsa kalmıştır, ondan sonra tekrar Allah'ın Zat’ına geri dönecektir. Allah'ın Zat’ında ifna olacaktır, yok olacaktır.

Öyleyse Allahû Tealâ’nın söylediklerine dikkatle bakın. O, Allah’tır. Ne söylüyorsa mutlak bir gerekliliği ifade eder. Reenkarnasyon yani bir insanın tekrar tekrar nefsinin başka başka bedenlerde yaşaması hiçbir şekilde mümkün değildir. Öyleyse realitenin bu olduğunu bilelim.

Mu’minûn Suresinin âyet-i kerimesi:

23/MU'MİNÛN İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi mu’minîn(mu’minîne).

O (Resûl), ancak Allah’a yalanla iftira eden bir adamdır. Ve biz, O’na inananlar değiliz.


in huve:O ancak.
illâ:Sadece.
raculunifterâ:İftira eden bir adam.
alâllâhi:Allah'a.
keziben:Yalan söyleyerek, yalanla.
ve mâ:Ve biz değiliz.
nahnu lehu bi mu’minîn(mu’minîne):inananlar.

“O (Resûl), ancak Allah'a yalanla iftira eden bir insandır (adamdır). Ve biz, O'na inananlar değiliz.”

Bütün resûllere yapılan iftiralar, ona da yapılmış. Hz. Nuh’a da, Hz. Şuayb’a da Hz. Lût’a da bütün resûllere ve nebîlere mutlaka yapılmış. Hiçbiri kabul edilmemiş, hepsi inkâr edilmişler.

âyet-i kerime:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

23/MU'MİNÛN Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûni.

(Resûl): “Rabbim, beni yalanlamaları sebebiyle bana yardım et.” dedi.


kâle:Dedi.
rabbi:Rabbim.
unsurnî:Bana yardım et.
bimâ:-den dolayı, sebebiyle.
kezzebûn(kezzebûni):Beni yalanladılar.

“(Resûl): Rabbim, beni yalanlamaları sebebiyle bana yardım et, dedi.”

Resûl, Allahû Tealâ’dan böyle bir yardım istiyor: “Beni yalanlamaları sebebiyle bana yardım et.” diyor.

Resûl’ün talebi üzerine bakalım, Allah ne söylüyor? Bunun cevabı, âyette:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

23/MU'MİNÛN Kâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimîn(nâdimîne).

(Allah): “Az (kısa zamanda) onlar mutlaka nadim (pişman) olacaklar.” dedi.


kâle:Dedi.
ammâ kalîlin:Az (kısa zamanda).
le yusbihunne:Mutlaka olacaklar.
nâdimîn(nâdimîne):nadim olanlar, pişman olanlar.

“(Allah): Az zamanda (kısa zamanda) onlar, mutlaka nadim (pişman) olacaklar, dedi.”

âyet-i kerime, Allahû Tealâ buyuruyor:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

23/MU'MİNÛN Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).

Böylece hak ile (hakettikleri) bir sayha onları aldı (yakaladı). Onları gusa kıldık (zerreler haline getirdik). Artık zalim kavim, (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.


fe ehazethum:Böylece onları aldı, yakaladı.
us sayhatu:Bir sayha çok büyük bir ses dalgası.
bil hakkı:Hakk ile.
fe cealnâhum:O zaman onları kıldık.
gusâen:Zerreler halinde kıldık.
fe bu’den:Artık uzak olsun.
lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne):Zalim kavim.

“Uzak olsun.” Neden uzak olsun? “Allah'ın rahmetinden uzak olsun.”

Cümleyi tamamlayalım: “Böylece hak ile (hak ettikleri) bir sayha onları aldı (yakaladı). Onları gusa kıldık (zerreler haline getirdik). Artık zalim kavim, (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.”

âyet-i kerime:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

23/MU'MİNÛN Summe enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharîn(âharîne).

Sonra onların arkasından başka nesiller yarattık.


summe:Sonra.
enşe’nâ:Biz inşa ettik, yarattık.
min ba’dihim:Onlardan sonra.
kurûnen:Nesiller.
âharîn(âharîne):Diğerleri, başkaları.

Allahû Tealâ; “Sonra onların arkasından başka nesiller yarattık.” diyor.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, görüyorsunuz ki Allahû Tealâ, zalimleri cezasız bırakmıyor. Öyleyse her zaman Allahû Tealâ, resûllerinden yana ama insanlar da her zaman resûlleri yalanlamakta yarış halinde. Allahû Tealâ bütün devirlerde, bütün kavimlerde resûller beas ediyor. Şu anda da dünyadaki bütün kavimler, onların kendi dilleriyle o kavimlere hitap eden ve bizim sizlere söylediğimiz şeylerin bir benzerini onlara anlatmaya çalışan ama her biri de kendi kavminde sahtekâr olarak ilân edilen ve deli olduğu ifade edilen insanlarla dolu. İnsanlık tarihi boyunca böyle olmuş. İşte Allahû Tealâ’nın Kur'ân-ı Kerim’de söylediği şey, Allah'a karşı çok büyük bir toplum oluşturmak. Bir fitne vücuda getirmek. O, dünya üzerinde tahakkuk etmiştir. Bütün dînlerin içindeki insanların, o insanlar hangi dînin içine bulunursa bulunsun; %90’dan fazlası, Allah'ın kurtuluşuna ulaşamayacak olan bir hayat yaşıyorlar. Yani dînlerini; kâinatın tek dînini bütün dînlerdeki insanların %90’dan fazlası unutmuş. Ne dînin 7 safhası ne 4 teslimi, artık insanların (bütün dînlerdeki insanların) %90’dan fazlası tarafından bilinmiyor. İnsanlık bir korkunç fitnenin içinde ve insanlık fitnede birleşmiş durumda.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırması dileklerimizle ve dualarımızla sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz. Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali M İ H R

Müminun Suresi Okunuşu - Müminun Suresi Arapça Yazılışı, Türkçe Anlamı, Meali ve Tefsiri

Müminun Suresi Türkçe Anlamı ve Meali

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

1.Mü'minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.

funduszeue.info ki, namazlarında derin saygı içindedirler.

funduszeue.info ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.

funduszeue.info ki, zekatı öderler.

funduszeue.info ki, ırzlarını korurlar.

funduszeue.info eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

funduszeue.info bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.

funduszeue.info onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.

funduszeue.info ki, namazlarını kılmağa devam ederler.

İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.

Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.

Sonra onu az bir su (meni) halinde sağlam bir karargaha (ana rahmine) yerleştirdik.

Sonra bu az suyu "alaka" haline getirdik. Alakayı da "mudga" 2yaptık. Bu "mudga"yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir!

Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.

Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz.

Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık.3 Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.

Biz gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.

Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz.

Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.

Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de.

Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.

Andolsun biz, Nûh'u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. Allah'a karşı gelmekten hâlâ sakınmaz mısınız?" dedi.

Bunun üzerine kendi kavminden inkar eden ileri gelenler şöyle dediler: "Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."

"Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz."

(Nûh), "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.

Bunun üzerine Nûh'a, "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap" diye vahyettik. "Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nûh'a) dedik ki: "Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır."

Sen ve beraberindeki kimseler gemiye bindiğiniz zaman: "Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah'a hamd olsun" de.

Yine de ki: "Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen konuk edenlerin en hayırlısısın."

Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.

Sonra onların (Nûh kavminin) ardından başka bir nesil yarattık.

Onlara, kendilerinden, "Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka hiçbir ilahınız yoktur, hâlâ O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" diye öğüt veren bir peygamber gönderdik.

O peygamberin kavminden, Allah'ı inkar eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: "O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor."

"Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız."

"O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka (diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"

"Halbuki bu size vaad olunan şey, ne kadar da uzak!"

"Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz."

"Bu, Allah'a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız."

O peygamber, "Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.

Allah, "Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!" dedi.

Derken onları o korkunç ses kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör-çöp yığını haline getirdik. Zalimler topluluğu Allah'ın rahmetinden uzak olsun!

Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık.

Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de.

Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helak ettik ve onları birer ibretli hikaye yaptık. Artık inanmayan bir kavim Allah'ın rahmetinden uzak olsun!

45, Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn'u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.

Bu yüzden, "Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız" dediler.

Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helak edilenlerden oldular.

Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ'ya Kitabı (Tevrat'ı) verdik.

Meryem oğlu İsa'yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.

Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.

Şüphesiz bu (İslâm) tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının.

(İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.

Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak!

55, Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır onlar farkına varmıyorlar!

Rablerinin azametinden korkup titreyenler,

Rablerinin âyetlerine inananlar,

Rablerine ortak koşmayanlar,

Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler,

İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.

Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar.

Ancak kafirlerin kalbleri bu Kur'an'a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapageldikleri birtakım (kötü) işleri de vardır.

Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar

Boşuna feryat edip durmayın bugün. Zira bizden yardım görmeyeceksiniz.

66, Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz.

Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkar ediyorlar?

Yoksa "O cinnet getirmiş" mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. Halbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar.

M&#;minun Suresi Oku - M&#;'min&#;n Suresi Anlamı, Tefsiri, T&#;rk&#;e ve Arap&#;a Okunuşu (Diyanet Meali)

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Nisan 15,

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Müminun Suresi Mekke döneminde inmiştir. âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMü’minûn” kelimesinden almıştır. “el-Mü’minûn”, mü’minler demektir. Müşriklere son uyarı niteliğindeki bu sûrede, mü’minlerin zafere ulaşacakları, kötülerin cezaya çarptırılacağı konu edilmektedir. Mü'minûn Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu hakkında detaylı bilgiler

Haberin Devamı

Müminun Suresi Mushaftaki sıralamada yirmi üçüncü, iniş sırasına göre yetmiş dördüncü sûredir. Enbiyâ sûresinden sonra, Secde sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Sûrenin genel kabul gören adıâyette,geçen ve müteakip âyetlerde seçkin özellikleri anlatılan “inananlar” anlamındaki Mü’minûn’dur. Nitekim Abdullah b. Sâib isimli sahâbîden gelen bir rivayet, sûrenin Hz. Peygamber döneminde de bu adla anıldığını göstermektedir (Nesâî, “İftitâh”, 76). Ayrıca ilk kelimesinden dolayı nâdiren Kad eflaha ve Felâh isimleriyle de anılmıştır. İşte, Mü'minûn Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

MÜMİNUN SURESİ ANLAMI

Mekke döneminin sonlarında nâzil olmuştur. Yüz on sekiz âyettir. Sûre ismini, “İnananlar mutlaka kurtuluşa erecektir” meâlindeki ilâhî beyanla başlayıp müminlerin (mü’minûn) vasıflarını anlatan giriş kısmından almıştır. Fâsılası dört âyette م, diğerlerinde ن harfidir.

Mü’minûn sûresinin muhtevasını bir girişle üç bölüm halinde ele almak mümkündür. Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli âyetlerde ebedî hayattaki mutluluğun son noktası (felâh) Allah’ın rızâsına ulaşıp O’nun cemâlini müşahede etme şeklinde belirtilmekte (et-Tevbe 9/72; Yûnus 10/26; el-Kıyâme 75/), sûrenin girişinde sözü edilen mutluluğun mekânını teşkil eden cennete vurgu yapılmaktadır. Sûrenin ilk âyetlerinde cennete gireceklerin vasıfları namaz ve zekât ibadetlerini yerine getirmek, emanete riayet etmek, faydasız söz ve davranışlardan sakınmak ve iffetlerini korumak diye ifade edilmiştir (âyet ). Ardından duyu yoluyla algılama ve akılla istidlâlde bulunma imkânına sahip kılınan insanın yaratıcının varlığı, O’nun bütün evreni yaratıp yönettiği gerçeğine ulaşabilmesi için bazı örnekler sıralanır. Bunlar beşer türünün spermadan üretilip en güzel biçime getirilmesi, dünyanın da içinde yer aldığı mükemmel kozmik sistem vb. hususlardır (âyet ).

Birinci bölümde, Hz. Nûh’tan başlamak üzere peygamberler tarihi boyunca devam eden hak-bâtıl mücadelesi anlatılmaktadır. Peygamberler, insan için onur kırıcı bir davranış olan puta tapmaktan vazgeçmeleri ve tevhid inancını benimsemeleri yolundaki tebliğlerini muhataplarına ulaştırmışlar, dünyadaki bütün fiil ve hareketlerin ölümden sonraki ebedî hayatta hesabının verileceğini söylemişlerdir. Ancak gerçeğe karşı direnişte ısrar eden ve genellikle malî güç ve iktidar sahibi olan kimseler peygamberleri yalanlamış, onların üstünlük ve hâkimiyet peşinde koşan insanlar olduklarını, Allah’ın elçi göndermesi halinde bunun insan değil melek olmasının gerektiğini belirtmişler ve eski yanlış davranışlarını sürdürmüşlerdir. Allah da bu kavimleri helâk etmiştir (âyet ). Daha sonra Hz. Mûsâ ile Firavun mücadelesine kısaca temas edilerek kibirli Firavun ve hânedanının helâk edildiği belirtilmiş, ardından özel bir yaratılışa sahip kılınan Hz. Îsâ zikredilmiştir. Bütün peygamberlerin temel ilkeleri ortak olan ilâhî mesajları insanlara ilettikleri, toplumların ise farklı inanç ve ideolojilere bölündükleri ve her grubun kendisini haklı gördüğü ifade edilmiştir (âyet ).

Sûrenin ikinci bölümünde Hz. Peygamber döneminde mevcut inkârcılar konu edilmiştir. Bu âyetlerde genellikle mal ve evlât sahibi olan inkârcıların gaflet içinde bulundukları, gurura kapıldıkları, âkıbetlerini düşünmedikleri, fiil ve hareketlerinden sorumlu tutulacakları âhiret hayatına inanmadıkları belirtilmektedir. Halbuki yaratıcının sayısız nimetlerinden faydalanan inkârcılar, gerçeği kendilerine haber veren ve hiçbir menfaat beklemeyen Allah elçilerinin uyarılarına sürekli muhatap olmaktadır. Ayrıca ataları gibi kendileri de zaman zaman sıkıntılara mâruz bırakılmakta, sızlanmaları sonucu musibetleri kaldırılmakta, fakat yine de eski tutum ve davranışlarını sürdürmektedirler (âyet ). Daha sonra Hz. Peygamber’e ve kıyamete kadar gelecek İslâm davetçilerine hitap edilerek zalim inkârcılara gelebilecek dünyevî cezalardan, şeytanların kışkırtma ve müdahalelerinden Allah’a sığınmaları emredilmekte, kötülüğü iyilikle bertaraf etmek için çaba sarfetmeleri istenmektedir (âyet ).

Üçüncü bölüm âhiret hayatına ayrılmış olup burada inkârcıların âhirette karşılaşacakları azap anlatılmaktadır. İnkârcıların suçlarını itiraf edip cehennemden çıkarılmayı talep edecekleri, fakat dünyada müminlere karşı onur kırıcı davranışlarının cezasının benzer şekilde kendilerine uygulanacağı belirtilmektedir. Sûrenin son âyetlerinde tevhid inancına tekrar dikkat çekilmekte ve sûre Resûlullah’a tavsiye edilen şu dua ile sona ermektedir: “Rabbim, affet, merhamet et! Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” (âyet ).

Nübüvvetin Mekke’de geçen ilk on üç yılının son zamanlarında nâzil olduğu bilinen Mü’minûn sûresinde Hz. Peygamber ile ashabının dinî hayatlarını sürdürmelerine izin vermeyen, onları hicret etmeye mecbur eden müşriklere tekrar uyarıda bulunulduğu görülmektedir. Bununla birlikte Resûlullah’a ve dolayısıyla davet ve irşad görevini yerine getirecek kimselere tebliğ sırasında muhataplarına sert davranmamaları tavsiye edilmekte, başarılı olabilmek için öncelikle kendi dinî hayatlarını iyileştirmeleri gerektiği bildirilmektedir.

Hz. Ömer’den nakledildiğine göre Resûl-i Ekrem, “Bana öyle on âyet nâzil oldu ki onların icabını yerine getiren kimse mutlaka cennete girer” dedikten sonra Mü’minûn sûresinin ilk âyetlerini okumuştur (Kurtubî, XII, ; sûrenin faziletiyle ilgili diğer rivayetler için bk. a.g.e., XII, ; Şevkânî, III, ). Ebüssuûd Efendi Tefsîru sûreti’l-Müǿminîn (Süleymaniye Ktp., Süleymaniye, nr. /4) ve Mustafa b. Ebû Saîd el-Hâdimî Risâle fî ķad efleĥa’l-müǿminûn adıyla birer risâle kaleme almışlardır (Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, nr. ).

Haberin Devamı

MÜMİNUN SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU

1.Mü'minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
2.Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.
3.Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.
4.Onlar ki, zekatı öderler.
5.Onlar ki, ırzlarını korurlar.
6.Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.
7.Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.
8.Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.
9.Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.
İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.
Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.
Sonra onu az bir su (meni) halinde sağlam bir karargaha (ana rahmine) yerleştirdik.
Sonra bu az suyu "alaka" haline getirdik. Alakayı da "mudga" 2yaptık. Bu "mudga"yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir!
Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.
Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz.
Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık.3 Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.
Biz gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.
Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz.
Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.
Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de.
Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.
Andolsun biz, Nûh'u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. Allah'a karşı gelmekten hâlâ sakınmaz mısınız?" dedi.
Bunun üzerine kendi kavminden inkar eden ileri gelenler şöyle dediler: "Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."
"Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz."
(Nûh), "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.
Bunun üzerine Nûh'a, "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap" diye vahyettik. "Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nûh'a) dedik ki: "Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır."
Sen ve beraberindeki kimseler gemiye bindiğiniz zaman: "Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah'a hamd olsun" de.
Yine de ki: "Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen konuk edenlerin en hayırlısısın."
Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.
Sonra onların (Nûh kavminin) ardından başka bir nesil yarattık.
Onlara, kendilerinden, "Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka hiçbir ilahınız yoktur, hâlâ O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" diye öğüt veren bir peygamber gönderdik.
O peygamberin kavminden, Allah'ı inkar eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: "O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor."
"Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız."
"O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka (diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"
"Halbuki bu size vaad olunan şey, ne kadar da uzak!"
"Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz."
"Bu, Allah'a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız."
O peygamber, "Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.
Allah, "Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!" dedi.
Derken onları o korkunç ses kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör-çöp yığını haline getirdik. Zalimler topluluğu Allah'ın rahmetinden uzak olsun!
Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık.
Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de.
Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helak ettik ve onları birer ibretli hikaye yaptık. Artık inanmayan bir kavim Allah'ın rahmetinden uzak olsun!
45, Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn'u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.
Bu yüzden, "Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız" dediler.
Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helak edilenlerden oldular.
Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ'ya Kitabı (Tevrat'ı) verdik.
Meryem oğlu İsa'yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.
Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.
Şüphesiz bu (İslâm) tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının.
(İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.
Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak!
55, Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır onlar farkına varmıyorlar!
Rablerinin azametinden korkup titreyenler,
Rablerinin âyetlerine inananlar,
Rablerine ortak koşmayanlar,
Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler,
İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.
Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar.
Ancak kafirlerin kalbleri bu Kur'an'a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapageldikleri birtakım (kötü) işleri de vardır.
Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar
Boşuna feryat edip durmayın bugün. Zira bizden yardım görmeyeceksiniz.
66, Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz.
Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkar ediyorlar?
Yoksa "O cinnet getirmiş" mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. Halbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar.
Eğer hak onların arzularına uysaydı gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini (Kur'an'ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar.
Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da inanmıyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
Fakat ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar.
Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı.
Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve ona yalvarıp yakarmadılar.
Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir.
Halbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O'nun huzurunda toplanacaksınız.
O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O'na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler.
Dediler ki: "Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?"
Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir.
De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?"
Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?" de.
De ki: "Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş'ın Rabbi kimdir?"
."Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise ona karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de.
De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?"
"Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?" de.
Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar.
91, Allah hiçbir çocuk edinmemiştir. Onunla birlikte başka hiçbir ilah yoktur. Öyle olsaydı her ilah kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.
93, De ki: "Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma."
Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter.
Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz.
De ki: "Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım."
"Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım."
99, Nihayet onlardan birine ölüm gelince, "Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım" der. Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.
Sûr'a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır.
Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır.
Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar.
Allah, "Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?" der.
Onlar da şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk."
"Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz."
Allah, "Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!" der.
Kullarımdan, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" diyen bir grup var idi.
Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz.
Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükafatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir.
Allah (inkarcılara) "Yeryüzünde kaç sene kaldınız?" diye sorar.
Onlar, "Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor" derler.
Allah şöyle der: "Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız."
"Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"
Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Ondan başka hiç ilah yoktur. O şerefli ve yüce arşın Rabbidir.
Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı halde Allah ile birlikte başka bir ilaha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler asla kurtuluşa eremezler.
De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!"
Haberin Devamı

MÜMİNUN SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU

1.Kad eflehal mü'minun
2.Ellezıne hüm fı salatihim haşiun
3.Vellezıne hüm anil lağvi mu'ridun
4.Vellezıne hüm liz zekati faılun
5.Vellezıne hüm li fürucihim hafizun
6.İlla ala ezvacihim ev ma meleket eymanühüm fe innehüm ğayru melumın
7.Fe menibteğa verae zalike fe ülaike hümül adun
8.Vellezıne hüm li emanatihim ve ahdihim raun
9.Vellezıne hüm ala salevatihim yühafizun
Ülaike hümül varisun
Ellezıne yerisunel firdevs hüm fıha halidun
Ve le kad halaknel insane min sülaletim min tıyn
Sümme cealnahü nutfeten fı kararim mekın
Sümme halaknen nutfete alekaten fe halaknel alekate mudğaten fe halaknel mudğate ızamen fe kesevnel ızame lahmen sümme enşe'nahü halkan ahar fe tebarakellahü ahsenül halikıyn
Sümme inneküm ba'de zalike le meyyitun
Sümme inneküm yevmel kıyameti tüb'asun
Ve le kad halakna fevkaküm seb'a taraika ve ma künna anil halkı ğafilın
Ve enzelna mines semai maem bi kaderin fe eskennahü fil erdı ve inna ala zehabim bihı le kadirun
Fe enşe'na leküm bihı cennatim min nehıyliv ve a'nab leküm fıha fevakihü kesıratüv ve minha te'külun
Ve şeceraten tahrucü min turi seynae tembütü bid dühni ve sıbğil lil akilın
Ve inne leküm fil en'ami le ıbrah nüskıyküm mimma fı bütuniha ve leküm fıha menafiu kesıratüv ve minha te'külun
Ve aleyha ve alel fülki tuhmelun
Ve le kad erselna nuhan ila kavmihı fe kale ya kavmı'büdüllahe mal leküm min ilahin ğayruh e fe la tettekun
Fe kalel meleüllezıne keferu min kavmihı ma haza illa beşerum mislüküm yürıdü ey yetefeddale aleyküm ve lev şaellahü le enzele melaikeh ma semı'na bi haza fı abainel evvelın
İn hüve illa racülüm bihı cinnetün fe terabbesu bihı hatta hıyn
Kale rabbinsurnı bima kezzebun
Fe evhayna ileyhi enisnaıl fülke bi a'yünina ve vahyina fe iza cae emruna ve farat tennuru feslük fıha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlü minhüm ve la tühatıbnı fillezıne zalemu innehüm muğrakun
Fe izesteveyte ente ve mem meake alel fülki fe kulil hamdü lillahillezı neccana minel kavmiz zalimın
Ve kur rabbi enzilnı münzelem mübarakev ve ente hayrul münzilın
İnne fı zalike le ayativ ve in künna le mübtelın
Sümme enşe'na mim ba'dihim karnen aharın
Fe erselna fıhim rasulem minhüm enı'büdüllahe ma leküm min ilahin ğayruh e fe la tettekun
Ve kalel meleü min kavmihillezıne keferu ve kezzebu bi likail ahırati ve etrafnahüm fil hayatid dünya ma haza illa beşerum mislüküm ye'külü mimma te'külune minhü ve yeşrabü mimma teşrabun
Ve lein eta'tüm beşeram misleküm inneküm izel lehasirun
E yeıdüküm enneküm iza mittüm ve küntüm türabev ve ızamen enneküm muhracun
Heyhate heyhate lima tuadun
İn hiye illa hayatüned dünya nemutü ve nahya ve ma nahnü bi meb'usın
İn hüve illa racülüniftera alellahi kezibev ve ma nahnü lehu bi mü'minın
Kale rabbinsurnı bima kezzebun
Kale amma kalılil le yusbihunne nadimın
Fe ehazethümüs sayhatü bil hakkı fe cealnahüm ğussa fe bu'del lil kavmiz zalimın
Sümme enşe'na mim ba'dihim kurunen aharın
Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste'hırun
Sümme erselna rusülena tetra küllema cae ümmeter rasulüha kezzebuhü fe etba'na ba'dahüm ba'dav ve cealnahüm ehadıs fe bu'del li kavmil la yü'minun
Sümme erselna musa ve ehahü harune bi ayatina ve sültanim mübın
İla fir'avne ve meleihı festekberu ve kanu kavmen alın
Fe kalu enü'minü li beşerayni mislina ve kavmühüma lena abidun
Fe kezzebuhüma fe kanu minel mühlekın
Ve le kad ateyna musel kitabe leallehüm yehtedun
Ve cealnebne meryeme ve ümmehu ayetev ve aveynahüma ila rabvetin zati karariv ve meıyn
Ya eyyüher rusülü külu minet tayyibati va'melu saliha innı bima ta'melune alım
Ve inne hazihı ümmetüküm ümmetev vahıdetev ve ene rabbüküm fettekun
Fetekkatau emrahüm beynehüm zübüra küllü hızbim bima ledeyhim ferihun
Fezerhüm fı ğamratihim hatta hıyn
E yahsebune ennema nümiddühüm bihı mim maliv ve benın
Nüsariu lehüm fil hayrat bel la yeş'urun
İnnellezıne hüm min haşyeti rabbihim müşfikun
Vellezıne hüm bi ayati rabbihim yü'minun
Vellezıne hüm bi rabbihim la yüşrikun
Vellezıne yü'tune ma atev ve kulubühüm veciletün ennehüm ila rabbihim raciun
Ülaike yüsariune fil hayrati ve hüm leha sabikun
Ve la nükellifü nefsen illa vüs'aha ve ledeyna kitabüy yentıku bil hakkı ve hüm la yuzlemun
Vel kulubühüm fı ğamratim min haza ve lehüm a'malüm min duni zalike hüm leha amilun
Hatta iza ehazna mütrafıhim bil azabi iza hüm yec'erun
La tec'erul yevme inneküm minna la tünsarun
Kad kanet ayatı tütla aleyküm fe küntüm ala a'kabiküm tenkisun
Müstekbirıne bihı samiran tehcürun
E fe lem yeddebberul kavle em caehüm ma lem ye'ti abaehümül evvelın
Em lem ya'rifu rasulehüm fe hüm lehu münkirun
Em yekulune bihı cinneh bel caehüm bil hakkı ve ekseruhüm lil hakkı karihun
Ve levittebeal hakku ehvaehüm le fesedetis semavatü vel erdu ve men fıhinn bel eteynahüm bi zekrihim fe hüm an zikrihim mu'ridun
Em tes'elühüm harcen fe haracü rabbike hayruv ve hüve hayrur razikıyn
Ve inneke le ted'uhüm ila sıratım müstekıym
Ve innellezıne la yü'minune bil ahırati anis sıratı lenakibun
Ve lev rahımnahüm ve keşefna ma bihim min durril leleccu fı tuğyanihim ya'mehun
Ve le kad ehaznahüm bil azabi fe mestekanu li rabbihim ve ma yetedarraun
Hatta iza fetahna aleyhim baben za azabin şedıdin iza hüm fıhi müblisun
Ve hüvellezı enşee lekümüs sem'a vel ebsara vel ef'ideh kalılem ma teşkürun
Ve hüvellezı zeraeküm fil erdı ve ileyhi tuhşerun
Ve hüvellezı yuhyı ve yümiytü ve lehuhtilafül leyli ven nehar e fe la ta'kılun
Bel kalu misle ma kalel evvelun
Kalu e iza mitna ve künna türabev ve ızamen e inna le meb'usun
Le kad vüıdna nahnü ve abaüna haza min kablü in haza illa esatıyrul evvelın
Kul li menil erdu ve men fıha in küntüm ta'lemun
Seyekulune lillah kul efela tezekkerun
Kul mer rabbüs semavatis seb'ı ve rabbul arşil azıym
Seyekulune lillah kul e fe la tettekun
Kul mem bi yedihı melekutü külli şey'iv ve hüve yuciru ve la yücaru aleyhi in küntüm ta'lemun
Seyekulune lillah kul fe enna tüsharu
Bel eteynüham bil hakkı ve innehüm le kazibun
Mettehazellahü miv velediv ve ma kane meahu min ilahin izel le zehebe küllü ilahüm bima haleka ve leala ba'duhüm ala ba'd sübhanellahi amma yasıfun
Alimil ğaybi veş şehadeti fe teala amma yüşrikun
Kur rabbi imma türiyennı ma yuadun
Rabbi fe la tec'alnı fil kavmiz zalimın
Ve inna ala en nüriyeke ma neıdühüm lekadirun
İdfa' billetı hiye ahsenüs seyyieh nahnü a'lemü bi ma yasıfun
Ve kur rabbi euzü bike min hemezatiş şeyatıyn
Ve euzü bike rabbi ey yahdurun
Hatta iza cae ehadehümül mevtü kale rabbirciun
Leallı a'melü salihan fıma teraktü kella inneha kelimetün hüve kailüha ve miv veraihim berzehun ila yevmi yüb'asun
Fe iza nüfiha fis suri fe la ensabe beynehüm yevmeiziv ve la yetesaelun
Fe men sekulet mevazinühu fe ülaike hümül müflihun
Ve men haffet mevazınühu fe ülaikellezıne hasiru enfüsehüm fı cehenneme halidun
Telfehu vücuhehümün naru ve hüm fıha kalihun
E lem tekün ayatı tütla aleyküm fe küntüm biha tükezzibun
Kalu rabbena ğalebet aleyna şıkvetüna ve künna kavmen dallın
Rabbena ahricna minha fe in udna fe inna zalimun
Kalahşeu fıha ve la tükellimun
İnnehu kane ferıkum min ıbadı yekulune rabbena amenna fağfir lena varhamna ve ente hayrur rahımın
Fettehaz tümuhüm sıhriyyen hatta ensevküm zikrı ve küntüm minhüm tadhakun
İnnı cezeytühümül yevme bima saberu ennehüm hümül faizun
Kale kem lebistüm fil erdı adede sinın
Kalu lebisna yevmen ev ba'da yevmin fes'elil addın
Kale il lebistüm illa kalılel lev enneküm küntüm ta'lemun
E fe hasibtüm ennema halaknaküm abesev ve enneküm ileyna la türceun
Fe teallellahül melikül hakk la ilahe illa hu rabbül arşil kerım
Ve mey yed'u meallahi ilahen ahara la bürhane lehu bihı fe innema hısabühu ınde rabbih innehu la yüflihul kafirun
Ve kur rabbığfir verham ve ente hayrur rahımın
Müminun Suresi Oku - Müminûn Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

MÜMİNUN SURESİ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ 

MÜ'MİNÛN SURESİ TEFSİRİ

Mü’minûn sûresinin öncelikli konusu inananların üstün nitelikleridir. Daha sonra her bir insanın anne karnındaki oluşum süreci, Hz. Nûh ve adı verilmeyen bir peygamber ile Mûsâ ve Hârûn hakkında ibretli bilgiler, tebliğlerinin ortak noktaları, peygamberlerin yolundan giden ümmetlerin ve onların yolundan sapan inkârcıların başlıca özellikleri, Mekke putperestlerinin, sorulduğunda Allah’ın yaratıcı gücünü kabul etmelerine rağmen O’na ortak koşmaları ve âhirete inanmamaları, bunların âhiretteki acıklı durumları, pişmanlıkları ve karşılık bulmayacak dilekleri hakkında açıklamalar yapılmaktadır. Sûre, “Rabbim! Beni bağışla, bana merhamet et; sen merhametli olanların en üstünüsün!” meâlindeki dua cümlesiyle son bulur.

Haberin Devamı

TEFSİRİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

FAZİLETİ

Hz. Ömer’den rivayet edilen bir hadise göre Resûlullah, bir ara olağan üstü vahiy hallerinden birini yaşarken kıbleye dönüp ellerini kaldırarak, “Allahım! Bize nimetini arttır, eksiltme; bizi onurlandır, alçaltma; bize ihsan et, mahrum etme; bizi seçkin kıl (düşmanlarımıza karşı) zayıf duruma düşürme; bizden hoşnut ol ve bizi senden hoşnut kıl!” diye dua ettikten sonra, “Şu anda bana on âyet indi; kim bu âyetlerin gereğini yaparsa cennete girecektir” buyurmuş, ardından da bu sûrenin ilk on âyetini okumuştur (Müsned I, 34).1 – 11

Kur'an-ı Kerim - Diyanet İşleri Başkanlığı

M&#;'min&#;n Suresi - . Ayet Tefsiri

Ayet


  • ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَرٖينَۚ

    ﴿٣١﴾

  • فَاَرْسَلْنَا فٖيهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُؕ اَفَلَا تَتَّقُونَࣖ

    ﴿٣٢﴾

  • وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ

    ﴿٣٣﴾

  • وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ

    ﴿٣٤﴾

  • اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَࣕ

    ﴿٣٥﴾

  • هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَࣕ

    ﴿٣٦﴾

  • اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثٖينَࣕ

    ﴿٣٧﴾

  • اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنٖينَ

    ﴿٣٨﴾

  • قَالَ رَبِّ انْصُرْنٖي بِمَا كَذَّبُونِ

    ﴿٣٩﴾

  • قَالَ عَمَّا قَلٖيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمٖينَۚ

    ﴿٤٠﴾

  • فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِمٖينَ

    ﴿٤١﴾

Meal (Kur'an Yolu)


﴾31﴿

Sonra onların ardından başka bir nesil meydana getirdik.

﴾32﴿

Bunların arasından da kendilerine, “Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. İsyan etmekten sakınmıyor musunuz?” diyen bir el&#;i g&#;nderdik.

﴾33﴿

Bu el&#;inin kavminden olup da ink&#;ra sapan, &#;hirete ulaşmayı yalan sayan, d&#;nya hayatında kendilerine refah verdiğimiz hatırlı kişiler halka ş&#;yle dediler: “Bu da olsa olsa sizin gibi sıradan bir insan. Sizin yediğinizden yemekte, i&#;tiğinizden &#;i&#;mektedir.

﴾34﴿

Sizin gibi sıradan bir insana uyacak olursanız o zaman herhalde kaybedenlerden olursunuz.

﴾35﴿

O size, &#;l&#;p de toprak ve kemik yığını haline gelmişken tekrar hayat alanına &#;ıkarılacağınızı mı s&#;yl&#;yor?

﴾36﴿

Bu size s&#;ylenenler ger&#;ek olmaktan &#;ok &#;ok uzak!

﴾37﴿

Ger&#;ek olan sadece şu yaşadığımız d&#;nya hayatıdır. &#;l&#;r ve yaşarız. Bir daha da diriltilecek değiliz.

﴾38﴿

O, Allah hakkında sadece yalanlar d&#;z&#;p koşan bir adamdır. Biz ona inanmıyoruz.”

﴾39﴿

O peygamber ş&#;yle dedi: “Rabbim! Bunların beni yalancılıkla su&#;lamalarına karşı bana yardım et!”

﴾40﴿

Allah buyurdu ki: “Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!”

﴾41﴿

Nitekim ka&#;ınılmaz bir &#;kıbet olarak onları o korkun&#; ses yakalayıverdi; b&#;ylece sel s&#;pr&#;nt&#;s&#;ne &#;evirdik onları! Zalimlerin canı cehenneme!

Tefsir (Kur'an Yolu)


Eski müfessirlerin bir kısmı, bu âyetlerde ismi verilmeden kendisinden söz edilen neslin Semûd kavmi ve onlara gönderilen peygamberin Sâlih aleyhisselâm olduğu kanaatindedirler (meselâ bk. Taberî, XVIII, 19); çoğunluk tarafından ise bu neslin Âd kavmi, peygamberin de Hûd aleyhisselâm olduğu söylenmiştir (bk. Zemahşerî, III, 47; Râzî, XXIII, 97). Bununla birlikte burada sözü edilen peygamberin davet ettiği tevhid ilkesi, esasen Kur’an’da adı geçen peygamberlerin gerçekleştirmeye çalıştıkları ortak davadır. Hz. Muhammed de dahil olmak üzere bütün peygamberlere karşı mücadele verenler, bu kıssadakiler gibi genellikle eşraftan hali vakti yerinde, çıkarlarına uygun düştüğü için mevcut sistem ve telakkiden memnun olan kesimlerdi. Kur’an’da değişik vesilelerle anlatıldığına göre bunlar umumiyetle hak peygamberin getirdiği sistemi kendi toplumsal ve ekonomik statüleri için tehlikeli görmüşler; özellikle herkes gibi bu mütegallibe zümresinin de yapıp ettiklerinden dolayı sorumlu tutulacaklarını bildiren, böylece toplumda mutlak bir hak ve adalet bilincinin uyanmasını hedefleyen âhiret inancıyla ilgili tebliğleri reddetmişlerdir. Bunlar, âhiret inancının toplum tarafından benimsenmesini kendi konumları için tehlikeli ve rahatsız edici bulmuşlar; bunu yaparken de ilgili peygamberin Allah’tan haberler getirecek olağan üstü özellikler taşımadığını, herkes gibi onun da sıradan biri olduğunu ileri sürerek onu gözden düşürmeye çalışmışlardır. Aslında bu iddialar, peygamberin görünürdeki insanî özelliklerini abartılı ifadelerle öne çıkararak insanların dikkatlerini peygamberin tebliğlerindeki dinî ve ahlâkî ilkelerde bulunan gerçekliğe çevirmelerini önlemeyi amaçlayan kurnazca bir plandan, bir saptırmadan başka bir şey değildi. Sonuç olarak söz konusu âyetlerde pek çok peygamberin yaşadığı ortak bir tecrübenin dile getirildiği görülmektedir. Bu durumda Muhammed Esed’in, bu âyetlerde belli bir peygamber ve kavimden söz edilmediği, burada anlatılanların, “Allah’ın bütün peygamberlerine ve onların her birinin peygamber olarak yaşadıkları tecrübelerde tekrarlanan benzer çizgilere ilişkin genel bir atıf durumunda” olduğu şeklindeki görüşüne (II, ) katılmak mümkündür.

Bu âyetlerde sözü edilen inkârcı zümrenin, peygamberin kişiliğine ve âhiret hayatına ilişkin iddiaları Kur’an’da muhtelif vesilelerle cevaplandırılıp reddedildiği için burada bir defa daha tekrarlanmasına gerek görülmemiş, sadece uğrayacakları acı âkıbete dikkat çekilmekle yetinilmiştir.


Kaynak :Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa:

Kur'an-ı Kerim Portalı

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim Portalında Kur'an hakkında istediğiniz biligilere ulaşabileceksiniz

Bağlantılar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Uygulamalar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası