nasrettin hoca nerede yaşamış / Nasrettin Hoca - Türk Dili ve Edebiyatı

Nasrettin Hoca Nerede Yaşamış

nasrettin hoca nerede yaşamış

Nasrettin Hoca Kimdir? Hayatı, Kişiliği, Fıkraları

Nasrettin Hoca (d. 1208, Sivrihisar – ö. 1284, Akşehir)

Eskişehir’in ilçesi Sivrihisar’a bağlı Hortu yöresinde doğdu, Akşehir’de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun’dur.

Önce Sivrihisar’da medrese öğrenimi gördü, babasının ölümü üzerine Hortu’ya dönerek köy imamı oldu. 1237’de Akşehir’e yerleşti. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasrettin Hoca biçimini almıştır.

Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâlettin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur’la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.

Nasrettin Hoca’nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir.

Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma. Gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Şeriat’ın katılıkları karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasrettin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasrettin Hoca’nın diliyle kendi sesini duyurur.

Nasrettin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer. Hoca soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur’la ilgili “hamam, Timur ve peştemal” gülmecesi de, Timur’dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi Hoca’yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” türünden bir yergi yaratmıştır. Burada yerilen, dolaylı olarak, kendi toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.

Nasrettin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez, onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar. Bu konuda, başka bir çelişki sergilenir, gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yanyana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, “eşek evde yok” deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün “işte eşek ahırda” diye diretmesi karşısında, Hocanın “eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi” demesidir.

Onun gülmecelerinde, kaba sofuların “ahret” le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. “Fincancı Katırları”, “Ben Sağlığımda Hep Burdan Geçerdim” başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan “Ye Kürküm Ye” gülmecesi, Hoca’nın dilinde, halkın tepkisini gösterir.

Nasrettin Hoca’nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmış, “İncili Çavuş”, “Bekri Mustafa”, “Bektaşi” gibi çok değişik yörelerin duygularını yansıtan gülmece türlerinin doğmasına olanak sağlamıştır. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin oldukça kaba beğenisini, üçüncüsü de gene halkın Şeriat’ın katılığına karşı duyduğu tepkiyi dile getirir. Akşehir, Nasrettin Hoca ile adını Dünya’ya duyurmuştur. 1208-1284 yıllarında Akşehir’de yaşayan ünlü düşünür ve mizah ustası Nasrettin Hoca anısına yaşatmak için uluslararası ve ulusal düzeyde kutlamalar ve festivaller düzenlenmektedir.

Nasrettin Hoca’nın Kişiliği

Nasrettin Hoca, insanlara doğru yolu gösteren, iyilikleri bildiren, doğruya sevkeden ve kötülüklerden sakındıran bir veli idi. Bu işi yaparken tabiatı icabı kendisine has bir yol tutmuştur. Böylece hakkın anlatılması ve cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltilmesi için, meseleyi halkın anlayacağı bir dil ve üslub ile, gayet manidar latifeler halinde kısa ve öz olarak dile getirmiştir. Latifeleri hikmet ve ibret dolu birer darb-i mesel gibidir. Bu bakımdan adına uydurulan edep dışı ve nükteden uzak bir takım fıkraların onunla ilgisi yoktur. Manidar latifeleri önce yakın cevresinde şifahi olarak dilden dile dolaşmış, sonraları gitgide yayılmış ve zamanla bir takım değişikliğe uğramıştır. Bu sebeple onun olmayan bir takım bayağı fıkralar da ona mal edilerek anlatılmıştır.

Yapılan ilmi çalışmalar, onun ilim ve edeb sahibi bir veli olması, söz konusu sıradan basit fıkraları söylemediğini açıkca göstermektedir. Ayrıca, Nasrettin Hoca’nın efsanevi bir kişi değil, on üçüncü asırda Anadolu Selçukluları zamanında yaşamış salih bir müslüman olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çünkü onun nükteleri, bir insanın başından geçen gülünç hadiselerin ifadesi değil, görünüşte güldürücü aslında ince hikmetleri dile getiren, düşündürücü latifelerdir. Bu latifelerin toplandığı eserlerden biri, Londra’da British Museum’da. Haza Terceme-i Nasrettin Efendi Rahme başlıklı yazma eserdir. Ancak bu eserdeki latifelerin bir kısmı, onun üslubuna ve nükte tekniğine uymamaktadır. Nitekim eserin sonunda bu durum: “İşte Nasrettin Efendinin kibar-ı evliyadan (Evliyanın Büyüklerinden) olduğuna şek ve şüphe yoktur. Merhumun bu kıssalardan haberi var yok böyle yazmışlar. Her kim okuyup tamamında bu merhumun ruhu için bir Fatiha bağışlarsa, Hak sübhane ve teala ol kimsenin ahir ve akibetini hayr eyleye” şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca, Nasrettin Hoca adlı eserde başka nüktelerine yer verilmiştir.

Nasrettin Hoca, fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksak yönleri düzeltmek ve nasihat etmek maksadıyla nüktelerle dile getirmiş, düşünmeye ve doğruya sevk etmiştir. Sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanıyıp, çeşitli yönlerini incelemek için onun latifelerinden çok istifade etmişlerdir.

Nasrettin Hoca fıkraları, batı dillerine de çevrilmiş ve bu dillerde Hoca hakkında mühim neşriyat yapılmıştır. Bunlar arasında Pierre Mille’in “Nasrettin et son epouse” adlı kitabı, Edmonde Savussey’in “La Litterature Populaire Turque” adlı eserindeki Nasrettin Hoca bölümü, Jean Paul Carnier’in “Nasrettin Hoca et ses Histoires Turques” adlı eserleri zikretmek yerinde olur.

Nasrettin Hoca Hakkında Söylenenler

İlhan Başgöz: “…En az 500 yıldan beri onun fıkralarını dinleyerek, beslenerek büyümüşüz. Bu etki çocuk çoluk, genç ihtiyar hepimize işlemiş. Böylece Nasrettin Hoca’yı Türk halkı yarattığı kadar, Türk halkını da Nasrettin Hoca yaratmıştır…”

Adnan Binyazar: “…Nasrettin Hoca, her kesim halkın; köylünün kentlinin, varsılın yoksulun çelişkilerini, düşüncelerini, eleştirilerini dile getirir. Fıkralarda yerellik, sınıfsallık özelliği önemli bir ayrılık yaratmakla birlikte, Nasrettin Hoca’da bu görülmez. Başta komşu ülkeler olmak üzere, bütün dünyada tanınmasının, yaygınlaşmasının nedenini, onun bu evrensel yönünde aramak gerekir…”

Toramirzo Cabbarov: “…Nasrettin Hoca Türk milletinin yükünü hafifletecek, her bir evde beklenecek, misafirdir. Onun kartviziti kahkahadır. O Dogu ve Batı memleketlerinde faal olan vatandaştır. Ülke sınırlarından eşeğine binip geçer. Onun pasaportunu sınır erleri yoklamıyorlar. Çünkü o dünyanın büyük insanıdır. O yıldan yıla gençleşiyor. Omuzundaki gömleği eskisiyor, ama gülüşü daima yenileşiyor..”

Ahmet Caferoğlu: “…Bu aziz halk evladının sarığında şehir, yani yerleşik, küçük eşeğinde ise göçebe Türk yaşayışının bağdaştırılmak istendiğini sezmekteyim. Bu yolla Hoca’mız keçe medeniyeti ile balçik medeniyetini kendi şahsında kaynaştırmış bir şovalyedir.”

Ziya Gökalp: “…Nasrettin Hoca, Türk nekregüllüğünün en yüksek simasıdır.” [Nekre: hosa giden, gülünc, ince bir alay içeren söz]

Abdulbaki Gölpınarlı: “…Halk Hoca’dır…Hoca, halkın muhayyilesinde; halk, icap edince öz nefsine bile onun nüktesiyle çatıyor, onun diliyle sözler sarfediyor. Bedri Rahmi Eyuboglu’nun dedigi gibi yakın zamanda bir gün Hoca, otobüse, dolmuşa da binecek, taksiye de binmek isteyecek mutlaka.”

Rostislav Holthoer: “…Hoca’nın dünyanın başka yörelerindeki fıkralarda ve masallarda yaşaması pek muhtemeldir. Ortadogunun pek çok ülkesi Hoca’yı kendi malı yapmak istiyor. Ama türbesi Türkiye’de Akşehir’de bulunuyor. Ne var ki, kişiliği ve ünü bu kentle sınırlı değildir. Kendisi kozmopolit olup zamanların ötesinde bulunmaktadır.”

Fuat Köprülü: “…O, bizim en asli mahsullerimizden biridir.” [Fuat Köprülü, Nasrettin Hoca’nın tarihi kişiliğiyle ilgili araştırmalara ilk öncülük eden kişidir. A. Kabaçalı, 1991]

Şükrü Kurgan: “…Anadolu Türk mizahi, yorgun bir zihnin düşüncelerini boşaltan, dilimizin güçlü bir deyimi ile “lala-pasa eğlendiren” başıbos bir mizah değildir. Nasrettin Hoca mizahı, Türk halkının sorunları ile beraber yürüyen, toplum eğitimine yönelmiş, yapıcı bir mizahtır. Türk halkı, yüzyıllar boyunca dertlerini bu mizahla avutmuş, sevinebildiği mutlu günlerde de, bu mizahın sevinci ile yaşamıştır…Bu ‘Nasrettin Hoca sevinci ile yaşamak’, hafif olmak, işleri şakaya almak demek değildir, sadece güler yüzü ciddiliğe engel saymamak, yani Türk halkı gibi ‘güler yüzle ciddi olmak’ demektir…”

Anna Masala: “…Nasrettin’in vücudu türbesinde istirahat etmekteyse de ruhu hiçbir zaman ölmemiştir. Hatta gercek mucize şudur: Bütün dünya ondan bahsetmekte, edebiyatçılar ondan bahsetmekte, toplumlar ondan bahsetmekte, halk onu kendi gizli koruyucusu olarak tanımakta ve hikâyeleri rüzgâr gibi yayılıp, ekmek gibi kabarmaktadır. Gelecek nesillerin bu ekmekle uzun zaman beslenecekleri şüphesizdir…”

Aziz Nesin: “…Doğumundan önce de, ölümünden sonra da yaşamış insan Nasrettin Hoca’dır. Ölümünden sonra yaşamış başka tarihsel ve toplumsal kişiler vardır, ama ölümünden önce de yaşamış olan dünyadaki tek insan Nasrettin Hoca’dır…”

Nazım Hikmet: “Hoca’yı gülen değil, ağlayan insan sembolu olarak göstermiştir.

Nasrettin Hoca fıkralarının özünde gözyaşı vardır. Türk halkı bu fıkralara, ağlamanın yerine, gülmüştür. Çünkü Nasrettin Hoca yalnız alay etmekle yetinmemiş, ezilen halkın da kaltabanlığı, o çürümüş toplumdaki korkaklığı, ikiyüzlülüğü, yüreksizligi, sahteciliğiyle de alay etmiştir. Aslında Nasrettin Hoca derken, Türk halkının kendisini anlamaktayız. Böylece Türk halkı, kendi kendisiyle alay edebilme olgunluğunu göstermiştir. Goethe, ‘Kendi kendisiyle alay edemeyen, olgun insan olamaz’ der. Türk halkı, yüzyıllar boyunca yarattığı Nasrettin Hoca’nın toplumsal kişiliğinde, biyandan ezenlerle alay ederken, biyandan da kendikendisiyle alay ederek, çöküntü nedeninde kendisinin de sorumlu olduğunu, payı bulunduğunu göstermiştir…

Cahit Tanyol: “…bu fıkralarda bireysel tek bir iz dahi bulmak mümkün değildir. Hoca’da belli bir aptal kişi değil, belli bir aptallığımız ve bönlüğümüz hicvedilir.”

Fikret Türkmen: “…Karşımıza, Türkistan’dan Macaristan’a Sibirya’dan Kuzey Afrika’ya kadar Türklerin ayak bastığı her yerde Nasrettin Hoca çıkmaktadır…”

Ayrıca bakınız ⇒Nasrettin Hoca Fıkraları

Nasreddin Hoca, hemen herkesin bildiği ve Türkiye kültüründe özel bir yere sahip bir değer. Yalnızca ulusal değil uluslararası bilinirliğe sahip bir derviş olan Nasreddin Hoca, kendisine atfedilen yaşam öyküsü ve fıkralarıyla genişleyerek büyüyen bir mizah kültürünün öncüsüdür. Her toplumun ve coğrafyanın geçmişinden gelen önemli isimleri vardır ancak 1200’lü yıllarda yaşamış bir mizahçı kolay bulunmaz, olsa da kültürü ve tarihi bu kadar uzun bir süreçte yeni kuşaklara geçmez. Türkiye’nin fıkra ve mizah kültürünün öncüsü ve atası olarak kabul edilen Nasreddin Hoca hakkında yazılanlar ve bilinenlerle onun mizah tarzına daha yakından bakalım. Nasreddin Hoca nereli, hangi tarihte doğdu ve Nasreddin Hoca’nın hayatı nasıldı sorularına cevaplar bulalım.

Nasreddin Hoca’nın Hayatı

Bilinen kayıtlara göre Nasreddin Hoca, 1208 tarihinde Eskişehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Hortu köyünde doğdu. Tarihten de anlaşılacağı üzere Selçuklu’nun son döneminde yaşayan Nasreddin Hoca, Sivrihisar’da medresede eğitim almış ve köyü Hortu’da bir süre köy imamlığı yapmış bir kişi. Daha sonrasında tasavvufun merkezlerinden Akşehir’e gelen Nasreddin, burada dervişliğe geçiş yapmıştır. Akşehir’de Mahmud-ı Hayrani’nin dervişi olan Nasreddin, Hayrani’nin cemaatinde ve devlette bazı görevler de üstlenmiştir. Devamında hayatının geri kalanını Konya Akşehir’de geçiren Nasreddin Hoca, bir anlatıya göre bu dönemde Akşehir’de kadılık yapmış ve bu nedenle kendisine “Nasireddün Hace” ismi verilmişti. Bu isimden kaynaklı olarak zamanla Nasreddin Hoca ismi yerleşmiştir. Hoca unvanının o dönemde kullanılmadığı düşünülürse bu savın doğru olma ihtimali yüksektir. 1284 yılında Akşehir’de vefat etmiştir. Bugün Akşehir’deki Nasreddin Hoca Türbesi’ne gömülmüştür.  Bu yaşam öyküsünden de anlaşılacağı üzere Nasreddin Hoca, Selçuklu’nun son döneminde, bugünkü Eskişehir – Konya coğrafyasında yaşamış ve dönemin koşullarına uygun olarak medrese eğitimi almış, derviş olmuş, devlet görevi yapmış bir insandır. Peki bu 76 yıllık hayatında neler yapmıştır ki bugünlere gelen Nasreddin Hoca fıkraları ortaya çıkmıştır? Kendisi medrese –dervişlik – kadılık çizgisinde yer alan bir Selçuklu insanı olarak nasıl bir mizah öncüsü olmuştur?

Nasreddin Hoca Hakkında Yapılan Çalışmalar

Nasreddin Hoca isminde birisinin yaşayıp yaşamadığına dair farklı fikirler bile bulunuyor. Bu fikre göre Nasreddin Hoca, fiktif yani kurgu bir isim ve Türk insanının mizahi karakteri ya da geçmişten aktarılan komik anlatılar kendisine mal ediliyor. Bu fikir yalnızca bir varsayım olmakla birlikte bir açıdan bu düşünceye yaklaşılabilir. Kendisine ait olmadığı, yaşamı ve yaşadığı tarihlerden belli olan birçok fıkra, Nasreddin Hoca üzerinden anlatılır. Bu durum esasen Nasreddin Hoca’ya, Türk toplumunun hazırcevap mizah anlayışını betimleyen bir karakter özelliği katar. Öte yandan Nasreddin Hoca hakkında yazılmış kitaplar ve yapılmış araştırmalar bulunmaktadır. Kendisine atfedilen fıkralara ve bunların mizah karakterine geçmeden önce bu çalışmalara bir göz atalım. Nasreddin Hoca hakkında bugüne kadar yazılmış en kapsamlı çalışma, Rus yazar Leonid Solovyov tarafından yazılan iki ciltlik “Povest o Hoce Nasreddine” isimli eserdir. 1,5 milyonun üzerinde bir satışa sahip olan bu eser, “Vozmutitel Spokoystviya” isminde ilk kitapla çıkmış ve daha sonra da “Oçarovannyi Prints” isminde ikinci bir kitapla tamamlanmıştır. İlk kitap Nasreddin Hoca’yı bir roman içerisinde edebi  anlatı içinde sunmuş, ikinci kitapta ise daha felsefi bir üslup yer almıştır. Kitabın isminde yer alan Hoce kelimesinin de Hoca yerine Hace’den türediği düşünülmektedir. Nasreddin Hoca ile ilgili en eski anlatı ise 1480 yılı tarihli Saltukname’dir. Günümüze kadar gelen Nasreddin Hoca’ya ait fıkralar, hikayeler ve mitolojik unsurlar, kökenini bu çalışmalardan alırlar.  Nasreddin Hoca ile ilgili çalışmalar, yalnızca Anadolu coğrafyası ile sınırlı değil. Hem Balkan ülkeleri hem de Orta Asya’da kendisi hakkında oldukça fazla çalışma bulunuyor ve bu ülkelerin dillerinde yapılan akademik araştırmalar mevcut. 1775-1782 yılları arasında yazılan Nasreddin Hoca’nın Mansıbı isimli tiyatro oyunu ve 1939’da vizyona giren Nastradin Hoca i Hitar Petar isimli bir sinema filmi vardır. Bu filmde Bulgarların komedi karakteri Hitar Petar ile Nasreddin Hoca arasında diyaloglar bulunur. Osmanlıca dilde yazılan tiyatro oyunu ise İtalyanca, Almanca, Fransızca dillerin çevrilmiş ve bugün Polonya’nın Poznan Raczyński Kütüphanesinde saklanmaktadır. Bir fıkra derlemesinden oluşan komedi türünde bir oyundur. Sayıları oldukça fazla olan uluslararası çalışmalar, Nasreddin Hoca’nın sınırları aşan önemli bir karakter olduğunu ispatı. Bu durumun karşılığı olarak 1996 yılı, UNESCO tarafından tüm dünyada Nasreddin Hoca Yılı olarak kutlandı. Balkan ülkeleri ve Orta Asya’da, Hoca o kadar benimsenmiştir ki bilimsel toplantılar ve akademik çalışmalar devam etmektedir.

59. Uluslararası Nasreddin Hoca Şenliği

Her yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Akşehir Belediyesi ortaklığında 5-10 Temmuz tarihlerinde Uluslararası Nasreddin Hoca Şenlikleri düzenleniyor. Geleneksel göle maya çalma ile açılan şenlik, Akşehir ilçesi için oldukça büyük bir önem taşıyor. Bu yıl 59. Düzenlenen şenlikte Akşehir Belediyesi tarafından açıklanan programa göre; Manuş Baba, Ferhat Göçer, Derya Uluğ, Fettah Can gibi popüler isimlerin konserlerinin yanı sıra 7 tiyatro oyunu ile halk dansları gösterisi ve özel yarışmalar bulunuyor. 59 yıldır devam eden bir geleneğe sahip olan Nasreddin Hoca şenlikleri, bu sene 10 ülkenin katılımıyla gerçekleştiriliyor. Tüm etkinliklerin ücretsiz ve halka açık olduğu şenlikler, Anadolu’nun kadim kültürüne verilen selamlardan biri olma özelliğini taşıyor. Aynı şekilde Nasreddin Hoca'nın doğum yeri olan Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinde de Nasreddin Hoca şenlikleri düzenlenmektedir. 

Nasreddin Hoca Fıkraları ve Mesajları

Nasreddin Hoca’nın gerçek hayat hikayesinin ne olduğu ve hangi fıkraların gerçek yaşamından alıntılandığı her zaman tartışma konusu olurken, esasen fıkraların yapısı ve mesajı yani Kıssadan hissesi yönünden bakıldığında ortaya bir dünya görüşü çıkar. Nasreddin Hoca mizahı, bütünüyle ele alındığında ortaya çıkan hayat görüşü itibariyle kişinin gündelik hayatına seslenir. Dolayısıyla Nasreddin Hoca’yı özgün ve özel kılan şey de budur. Gelin bu fikriyatı fıkra örnekleriyle inceleyelim.

Kazan Fıkrası

Hoca’nın komşusundan ödünç aldığı kazanın yanında önce komşusuna bir tencere vererek “Kazan doğurdu” demesi ve komşusunun tencereyi kabul etmesinin ardından bu kez kazanı geri vermeyerek “Kazan öldü” demesi üzerine komşusunun “Kazan ölür mü?” diyerek kabul etmemesi ile Hoca; “Doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun?” diyerek günlük hayatımıza seslenir. Hayatta karşımıza çıkan pozitif konuları olağan karşılamaya alışık olup negatif konuları reddetmemize işaret eden bu fıkra, bir başka derin mesaj barındırır. Eğer bulunduğun sistemdeki kazançlarını meşru görüyorsan kayıplarına itiraz etme hakkın kalmaz.

Eşeğe Ters Binme

Nasreddin Hoca ile özdeşleşen eşeğe ters binme fıkrası, fıkrada geçen “Herkesi göreyim, kimse de arkada kalmasın” isteğinin yanında bir başka anlam içerir. Hoca eşeğe ters biner ve böylece gerisini yani geride bıraktığını görür. Ancak eşek ilerler yani ileri yönde hareket eder. Bu fıkra, insanın geçmişini unutmadan değerlendirirken oraya takılı kalmadan ilerlemesi gerektiğin gösterir. Hayatta ileride görünen her şey geriye düşer, ilerlemeye ve değişime direnmeden geçmişi de bilerek yaşamak gerekir.

Ya Tutarsa

Herkesin bildiği Göle Maya çalma fıkrasında Hoca Nasreddin, hayatta hedeflediğin, olmasını istediğin bir şey varsa onun gerçekleşmesi için ufak da olsa bir girişimde bulunmak, hiç bir şey yapmamaktan iyidir mesajı verir. Hedef için hem çalışmayı hem de umudu taşımanın gerekliliğini anlatır.

Giyin Süslen Fıkrası

Bu fıkra da ters köşe mizah örneklerinden; Hoca ağır hastadır. Karısı yanında üzüntüden perişan biçimde sürekli ağlar. Nasreddin Hoca, karısına döner ve der ki: Hadi ağlamayı bırak, git içeri, güzelce giyin, süslen sonra gel yanıma otur. Karısı şaşırır ve der ki: Hoca ne dediğinin farkında mısın? Niye süsleneyim sen bu haldeyken?Nasreddin Hoca cevap verir : Belli ki biraz sonra Azrail buraya gelecek, belki seni beğenir, beni bırakır seni alır. Anadolu topraklarının mizah kültürüne ve bu toprakların dervişi Nasreddin Hoca’ya saygı ve selamlarla.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası